Mehmet Öğütçü

Global Resources Partnership Yönetim Kurulu Başkanı The Bosphorus Energy Club’un Kurucusu ve İcra Başkanı Genel Energy plc, Şişecam Grup ve Saudi Crown Investment Holding Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi
Mehmet Öğütçü
Global Resources Partnership Yönetim Kurulu Başkanı The Bosphorus Energy Club’un Kurucusu ve İcra Başkanı Genel Energy plc, Şişecam Grup ve Saudi Crown Investment Holding Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi

Uluslararası İlişkiler, Dış Politika, Enerji Politikası, Gelecek Perspektifi, Fırsat-Risk, Çin’in Yükselişi, Ortadoğu’da Enerji, Ticaret Yolları, Yenilenebilir Enerji, Petrol, Doğalgaz, Yeşil Mutabakat

Mehmet Öğütçü, hükümet, diplomasi, uluslararası kuruluşlar, bankacılık, enerji ve finansman sektöründe 35 yılı aşkın başarılı bir kariyere sahip. Öğütçü halen, merkezi Londra’da bulunan Global Resources Partnership’in Başkanlığını yürütüyor. Aynı zamanda, bölgemizdeki enerji bakanlarını ve şirket başkanlarını münhasır bir çatı altında bir araya getiren The Bosphorus Energy Club’un Kurucusu ve İcra Başkanı olan Mehmet Öğütçü, Genel Energy plc, Şişecam Grup ve Saudi Crown Investment Holding Bağımsız Yönetim Kurulu Üyeliği görevlerini de sürdürüyor.

 

Öğütçü, Brüksel’deki Energy Charter teşkilatının Asya-Pasifik ve Ortadoğu/Körfez bölgeleri özel elçisi.

Windsor Energy Group, European Policy Forum, The Oil Council ve Beijing Energy Club Uluslararası Danışma Kurulu Üyesi de olan Öğütçü, 2012-2014 arasında Yaşar Holding’te Bağımsız Yönetim Kurulu üyesi, 2011-2014 arasında ise Invensys Plc’nin Danışma Kurulu Başkanı olarak görev yaptı. Altı yıl boyunca İngiltere’de bulunan (yakin zamanda Shell tarafindan satin alinan) British Gas Group’un Dış İlişkiler ve Hükümetlerle İlişkiler Direktörlüğünü (2005-2011) yürüttü. Öncesinde, 2000 yılından itibaren beş yıl süreyle Paris’te “Zenginler Kulübü” OECD’nin “Global Forum on International Investment” ve bölgesel programlarının Başkanlığını yaptı. 1994-2000 arasında International Energy Agency’de Asya-Pasifik ve Latin Amerika bölümü Baş Yöneticisi olarak varlık gösterdi.

1980’lerden itibaren Ankara, Pekin, Brüksel ve Paris’te diplomat kimliğiyle pek çok görev üstlenen Öğütçü, İş Bankası’nda müfettiş yardımcısı, Brüksel’de NATO araştırma uzmanı, AB Jean Monnet Fellow’un ve eski Başbakan Turgut Özal’ın danışmanı olarak da çalıştı.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümünü bitiren Öğütçü, London School of Economics (LSE)’den Uluslararası Ekonomi üzerine yüksek lisans derecesi aldı. Bruges’deki College d’Europe’da Avrupa Yönetimi alanında master da yapan Öğütçü, halen zaman zaman LSE, Reading University, Dundee University ve Harvard’ta “Enerji Jeopolitiği”, “Rekabet Gücü”, “Su-Gida-Enerji Denklemi” ve “Kalkınma İçin Yatırım” gibi konularda ders veriyor.

Çin, Rusya, Orta Asya, Ortadoğu ve Türkiye ile ilgili enerji, jeopolitika ve yatırım konularında, uluslararası bir otorite olarak kabul edilen Öğütçü, BBC, France-24, Dünya, CNBC, Bloomberg, Habertürk, Al Jazeera, CNNTürk, Hürriyet Daily News, Moscow Times, International New York Times, World Journal of Trade and Investment ve OECD Observer gibi yayınlara yazılı/sözlü katkılar sağlıyor.

Mehmet Öğütçü, Türkçenin yanı sıra İngilizce, Fransızca ve konuşma düzeyinde Çince biliyor.

  • Dünya enerjisindeki değişim dinamikleri: Şirketler, bankalar ve hükümetler nasıl konumlanmalı?
  • Ortadoğu’daki “devrim”in dünyada yaratacağı fırsat ve riskler: Uzun dönemli yansımaları neler olacak?
  • Gelecek 20 yıllık perspektifte dünya ekonomisi, teknoloji ve siyaset nasıl şekillenecek?
  • Türkiye’de enerji yönetimi, politikaları ve seçenekleri
  • Rusya, Orta Asya ve Ortadoğu’da enerjinin jeopolitiği, yatırım fırsatları ve riskleri
  • Çin’in gelecek hikayesi ve Türkiye
  • Şirketler bakımından devletin, ekonomik ve ticari diplomasinin önemi
  • Ekonomik, ticari ve endüstriyel istihbarat neden şirketlere küme atlatabilir?
  • Şirket iletişim ve kurumsal sorumluluk anlayışında yeni anlayışlar, eğilimler
  • Mesleki yaşamda gerçek başarının anahtarı nelerdir?
  • Lider boşluğu nasıl giderilir, çalışanlar şirket/hükümet hedeflerine nasıl kilitlenir?
  • Şirketlerin birleşme, evlenme ve uluslararası borsaya açılması adımları
  • 1

Fikir Buluşmaları’nın Konuğu Mehmet Öğütçü


Uzaya ve okyanusa hükmeden iş bitirir

Hangi taşı kaldırsak neden altından Çin çıkıyor? Enerji, tekstil, otomotiv, teknoloji Çin’in dünya liderliği için ipi göğüslemeye çalıştığı alanlar. İş dünyası gözlüklerinizi taktığınızda ilk etapta ve kabaca dikkat çekenler bunlar… Ya diğer yüz? Çin, “Soft Power” olarak ipi göğüsledi göğüsleyecek. Ağır, emin ve derinden gidiyor. Peki Türkiye ne istiyor, nasıl yorumluyor, ne pozisyon alıyor? Çin uzaya ya da okyanusa hükmedebiliyor mu? “Tek Kuşak Tek Yol” ne anlama geliyor? Çin Türkiye’ye bakınca ne görüyor?

Tez konusu! Pragmatik bir yol izledim ve bilen birine sordum: Mehmet Öğütçü.  Genç bir diplomat olarak mesleğe atıldığında ilk görev yeri Çin’di. Çince biliyor, onları iyi tanıyor. Aradan geçen zaman içinde ne iş yaparsa yapsın (Uluslararası Enerji Ajansı, OECD, British Gas) ya Çin departmanı kurmuş ya Çin kendisine bağlanmış. Halen Çin hükümetine danışmanlık veriyor. Öğütçü, yoğunlukla enerji sektöründe önemli bir isim. Londra merkezli yaşıyor. Türkiye’de danışmanlık faaliyetleriyle öne çıkıyor. Irak, Çin, Türkiye, Avrupa kuşağında faal… bildiğiniz “İpek Yolu”.

Çin Türkiye için gerçekten önemli mi, neden?

Nereden bakarsanız bakın Çin karşınıza çıkıyor. Dünyadaki her beş kişiden biri Çinli. Dünya nüfusu 7 milyar, Çin’in 1,3 milyar. Hızla yaşlanan nüfusun önüne geçebilmek için tek çocuk politikası kalktı. Ekonomide gayrisafi milli hasılada kişi başına düşen rakamlar küçük de olsa genel itibarıyla ABD’nin önüne geçti. Hangi sahaya bakarsanız ya birinci ya da ikinci olarak çıkıyor. İklim değişiminde en fazla karbondioksit salan ülke de Çin; çelik, kömür, çimento, gıda üretiminde birinci olan da Çin.

Çin’in kalitesiz ve kötü üretim yaptığına dair imajına ne dersiniz?

Oysa teknolojide aklınıza gelemeyecek kadar muazzam bir sıçrama yaratıldı Çin’de. O insan gücü öyle bir yönetildi ki… OECD dünyası, toplam gayrisafi milli hasılanın yaklaşık yüzde 3’ünü Ar-Ge’ye ayırıyor. Çin, Ar-Ge’ye OECD’nin ötesinde para harcıyor. Uzay çalışmalarında ABD’nin önüne geçmek üzere, çünkü NASA’da kaynak sıkıntısı başladı. Uzaya ve okyanuslara hükmediyorsanız zaten gerisi geliyor.

Çin nasıl yayılıyor?

Çin’in savunma sanayi şirketini ziyaret ettim ve gördüğüm manzara karşısında öylesine şaşırdım ki, tahmin edemezsiniz. Havaalanı güvenliğinden tutun, füze sistemlerine, görünmeyen uçak sistemlerine, (ki daha Amerikalılar başlamadılar bile) yeni uçak gemilerine dek birçok teknoloji… Okyanuslarda güç projeksiyonu yapabilmek ABD ile baş etmenin yollarından biridir. Çin yatırımları her yere yayıldı, Ortadoğu ve Afrika’daki kaynakları satın alıyorlar. Nasıl ABD geçmişte küresel hakimiyetini sürdürebilmek için her yerde üsler kurdu, kendine dost hükümetler yarattı; Marshall Yardımı gibi finansal fonları gönderdi… Aynı şeyi Çin yapıyor. Ama daha yavaş, yumuşak güç olarak yapıyor. Şimdiye kadar gittiği yerlerde Çin’in pazılarını gösterdiğini görmedik.

Yumuşak güç nasıl tanımlanır?

Askeri pazılarınızı fazla göstermeden, sertlik gösterilerine girmeden ekonominizle, finansınızla, altyapınızla, kültürünüzle çevrede hedeflediğiniz ülkeleri etkileme sanatı. Türkiye için de çok sık kullanıyoruz. Türkiye’nin yumuşak güç olması bulunduğunuz coğrafyada olmazsa olmaz. Başka şansımız yok. Dünya nüfusunun gayrisafi milli hasılasının, ticaret ve yatırımının yüzde 1’iyiz. Yumuşak güçseniz yüzde 2-3’ü gibi davranabilirsiniz. Çin’le ilgili önemli diğer husus “Tek Kuşak Tek Yol” Projesi’.

 “Tek Kuşak Tek Yol” projesinin detayları nedir?

Çin tek başına ayakta kalamaz. Şu anda Çin ekonomisini ayakta tutan en önemli hususlardan bir tanesi ihracat. Ürettiğini satmak ve doğrudan yatırım çekmek zorunda. Çin’i küreselleşme yarattı. Küreselleşmenin neredeyse tek avukatı Çin, dış dünyayla sürekli etkileşim içinde olmak, yaşamak, çalışmak zorunda. “Tek Kuşak Tek Yol” bence 21. yüzyılın en büyük projesi. Pek görülmedi, anlaşılmadı ama Çinliler de biliyorsunuz kolay anlaşılmıyorlar.

Projenin arkasında yatan strateji nedir?

Birincisi Çin sadece Hint Okyanusu üzerinden Ortadoğu’ya, Doğu Akdeniz’e, Atlantik’e doğru açılamaz çünkü orada küçük bir boğaz var. Son derece dar; Çin, Japonya, Tayvan, Kore’nin bütün ticareti, ham maddeleri, ihracatı, her şeyi bu boğazdan geçiyor. Bölgeyi Amerikan 7. Filosu kontrol ediyor. Çin ne kadar gelişmiş olursa olsun dünya denizlerine, okyanuslarına hükmeden ülke, ABD. Öyle ki, 17 tane uçak gemisiyle istediği yerde istediği operasyonu yapabilecek bir ülke. Çin bir tane uçak gemisi yapabildi. Bu yüzdendir ki, Orta Asya üzerinden Kafkaslara, Hazar’ın üzerinden Türkiye’ye, Türkiye üzerinden de Avrupa’ya uzanan “Tek Kuşak Tek Yol” projesini geliştirdi. Bu antik İpek Yolu’nun modernizasyonu. Doğu sahillerinden başlayıp Orta Asya, Türkiye üzerinden geçiyor. Şu anda Kars’la Bakü arasında demiryolunu Çinliler yapıyor. Rotterdam’a kadar ulaşacak ve ulaşım zamanını iki haftaya indirecek. Buna paralel boru hatları, optik kablolar, otoyollar inşa ediliyor, limanlar modernize ediliyor. Çin’in Sincan Uygur Özerk Yönetim Bölgesi’ne kadar bir koridor yarattılar; 55 milyar dolarlık bir projeydi, 35 milyar dolarlık yatırımını iki yılda bitirdiler. Proje, muazzam iş imkanları yaratıyor.

Finansal kaynaklar nerede?

Para Ortadoğu’da var petrolden kazanılıyor, Çin’de Rusya’da var. İhracattan ve kaynakların üretiminden elde edilen ülkelerde var daha çok. Çin’deki sermaye birikimi müthiş. Sadece Amerikan tahvillerine yatırdıkları para 1 trilyon doların üzerinde. ABD ekonomisinin boyutunun 17-18 trilyon dolar olduğunu unutmayın. Çin, “Tek Kuşak Tek Yol” Projesi’ne her yıl 90-100 milyar dolar ayırıyor.

Türkiye, Çin vizyonunun farkında mı?

Çin algısı çok fazla değişmedi Türkiye’de. Ticaret hacmimiz 26-27 milyar dolar civarına ulaşmış vaziyette. 1,5 milyar doları bizim ihracatımız. Gerisi Çin’in bize sattığı mal ve hizmetlerden oluşuyor. Çin sermayesi cılız bir şekilde geldi, dünyaya akıtılan o muazzam paralardan bir kısmını biz alabildik. Çin’in büyüklüğüne ve başka alanlara yatıracağı paraya baktığınız zaman nitelikli değil.

Çin Türkiye’ye güvenmiyor mu?

Çin Türkiye’ye baktığı zaman iki şeyi görüyor. Bir tanesi kendisinin en önemli iç güvenlik sorunlarından biri olan Doğu Türkistan ya da Sincan Uygur Özerk Yönetim Bölgesi’ndeki ayrılıkçı hareket. Çin buraya Türkiye’den destek olduğunu düşünüyor. Bu ilişkileri zehirliyor. İkinci husus tabii Çin yeni dünya üzerinde Türkiye’nin nerede olacağını yakından izliyor.

Yeni dünya düzeninde Türkiye nerede olacak?

Batı’nın, NATO’nun, ABD bloğunun bir parçası mı yoksa bağımsız bir bölgesel güç mü? Suriye’deki olup bitenlerden son derece rahatsızlar, çünkü Çin’e olumsuz yansımaları olabilir. Bu arada Şangay İş birliği Teşkilatı’na Türkiye girer mi girmez mi tartışmasını uzaktan izliyorlar. Mevcut jeopolitik realite açısından Türkiye için AB’ye ya da NATO’ya alternatif olabilecek bir şey değil. Onlar bizden daha iyi görüyorlar, bizdeki siyasi söylem abartılı. Birçok alanda rakibiz. Dünyanın en büyük inşaat sektörü firmaları Çin’de, biz ikinciyiz. Tekstilde malum, onlar markalaşmaya geçtiler, biz hala taşeronuz. Dünya modasındaki en önemli isimleri İtalya’dan satın aldılar. Otomotiv sektöründe de çok büyük firmaları satın aldılar, bazılarında gizli sermayedar durumundalar.

Çin’in stratejisini okuyabiliyor muyuz?

Çin’e bakış açısı Türkiye’de iki türlü: ya akademik bilgi var ya da Çin’e sektörel bakıyorlar. Çin’in mentalitesini iyi okumak lazım; nasıl karar alırlar, nasıl müzakere ederler, size nasıl bakarlar? Çin’in ruhunu anlayan insanlar çok az ve büyük resmi göremiyoruz. Çin’in “barışçıl yükseliş stratejisi” var, orada Türkiye’yi, İran’ı nereye oturtuyorlar, Rusya’yı, Avrupa Birliği’ni, Akdeniz ülkelerini, Ortadoğu’yu görmeden kendi kendimize gelin güvey olmamızın da bir anlamı yok. Çin’le ortaklık da çok zor, özellikle Çinli şirketlerle. Çok iyi dost olursunuz, anlaşmalar imzalarsınız, finanslar gelir bir bakarsınız üç yıl sonra iş kaybolmuş, Çinlilerin elinde kalıvermiş.

ABD’nin Çin ile geleceği nasıl?

Eğer Trump iktidarda kalmaya devam ederse, Çin’le keskin bir kutuplaşma-çatışma ihtimali giderek yükseliyor. ABD üstünlüğü uzun süre devam ettiremeyeceğini görüyor. Konuştuğumuz tüm projeksiyonlar erkene çekildi. Bazı teorisyenler Çin, 2040-45’lerde ABD’yi yıkabilir diyor.

Türk dış politikası bu gelişimi karşılayabiliyor mu?

Türkiye dış politikada zigzaglar yapıyor. Dünya liderleri, kamuoyu ve iş dünyası nezdinde güvenilir, öngörülebilir ülke olma imajını kaybediyor. “Olsun, Çin ve Hindistan var” yaklaşımı yanlış. Biri diğerinin alternatifi değil. Çin’in 2050’ye dönük vizyonunda dünya hükümranlığını hedefleyen bir stratejisi var. Bu ülkeler istikrarı, öngörülebilirliği seviyorlar. Yani Türkiye’yi önümüzdeki 15 yılda nerede göreceklerini bilmek istiyorlar. Türkiye kendi içine kapanıp istediğini yapabilecek bir ülke değil. Abartmadan gerçek önemimizi kavrayıp, komplekslere de kapılmadan Çin’le Almanya arasındaki coğrafyanın, Rusya ile Suudi Arabistan arasındaki coğrafyanın yumuşak ama kararlı gücü, ne istediğini bilen, herkesle çalışabilen bir ülke olmak zorundayız. Ekonomik yapımız tek başımıza ayakta kalmamıza izin vermiyor. Enerjide doğalgazda yüzde 98, petrolde yüde 93 dışa bağımlıyız. Teknoloji üretemiyoruz, turizmimiz dış dünyaya bağlı, sermayemiz yok, sadece enerji için yılda 12-13 milyar dolar dışarıdan gelmek zorunda.