Emin Çapa

Emin Çapa
Fikir Önderi, Araştırmacı, Yorumcu, Kitap Kulübü, Bilimin İzinde, Türkiye Ekonomisi, Ekonomide İnovasyon
Emin Çapa, ekonomiyi sevdiren yorumcu, fikir önderi, araştırmacı gazeteci. Karşısındaki kitle kim olursa olsun, onunla bilimin, edebiyatın, ekonominin dehlizlerinde gezmekten keyif alıyor, Çapa’nın tutkusuna ortak oluyor, öğreniyor, şaşırıyor. Çapa, samimi ve enerjik sunumuyla fark yaratıyor. Çünkü o her sunumda kitlesine özgün bilgi ve yorumlarla ulaşmaya özen gösteriyor, bu nedenle Türkiye’nin en çok talep gören konuşmacılarından biri olarak dikkat çekiyor.
Çapa, Türkiye’nin bilimsel bakış açısıyla yönetilmesi ve yaşanması gerektiğini savunuyor. Somut verileri ortaya koyuyor, öncesini ve sonrasını neden-nasıl-ne zaman ekseninde aktarıyor. Malum deneyimli bir gazeteci ve televizyoncu olarak aktarımlarını geniş kitlelerin anlayabileceği şekle dönüştürmekte usta. Bir konuda daha usta olduğu kadar farklı; şikayet yerine çözüm ve fikir üretmek. Deyim yerindeyse dinleyicilerin ve izleyicilerin gönlünde taht kuruyor.
İstanbul Üniversitesi’nde gazetecilik okuyan Emin Çapa, lisansüstü eğitimlerinin ikisini de AB üzerine yaptı. Gazete, dergi, radyo gibi farklı mecralarda gazetecilik yaptı. Yanı sıra farklı kurumlarda önemli roller üstlendi. Gemi Mühendisleri Odası’nda Oda Müdürlüğü yaptı. Endüstri ilişkileri ve “maaş” konularına duyduğu ilgi nedeniyle kısa bir süre TİSK’te çalıştı. Muharrem Kayhan ve Erkut Yücaoğlu dönemlerinde TÜSİAD’da Başkan Danışmanı olarak çalıştı. Çapa, 1999 yılında çalışmaya başladığı CNN Türk’te değişik pozisyonlarda görev yaptı. Kritik görevlerde bulundu; Ekonomi Haber Müdürü ve Ekonomi Müdürü olarak çalıştı. Çapa, bilim ve teknoloji konularında hazırladığı belgesellerle dikkat çekti, örnek oldu. 2018 yılından bu yana çalışmalarını bağımsız araştırmacı gazeteci olarak sürdürüyor.
Programlarını anımsayanlar, tabii ki çok popüler olan youtube kanalının da yeni müdavimleri. O zaman “21. yüzyılın ilk dâhisi ve Türkiye’de niye dahi yetişmiyor?”, “Büyük ne kadar büyük? En büyük dağ Everest mi? En büyük yıldız hangisi?”, “Hız nedir? En hızlı canlılar ve insan yapımı hız canavarları”, “Neden yaşlanıyoruz, yaşlanma durdurulabilir mi?”, “Tarihi değiştiren aptallıklar”, “En hızlı bilgisayarlar, nasıl bu kadar hızlılar?”, “Lüks endüstrisi, neden lükse para harcarız?”, “Savaşlar ve ekonomi birbirine benzer mi? Savaşta yenilenlerle, iflas eden şirketler arasındaki benzerlikler” gibi çeşitli disiplinlerden temaları bilgiyle veriyle yorumladığını biliyor ve güveniyor. Güven yaratan konuşmacı olmak çok değerli. Küresel Güven Endeksi’nde övüneceğimiz bir performansımız olmadığını anımsatmaya gerek var mı?
Gelelim ekonomi yorumlarına, Emin Çapa’nın doğaldır ki, davet aldığı tema genellikle ekonomiyle ilişkilendirilir. Bu temalar profesyonel ön toplantılarımızda genellikle alt, yan ve üst farklı başlıklarla birleştirilir. Neden derseniz, ekonomi diğer disiplinlerle bütünleşmek zorunda olan interdisipliner bir üst başlık. Gelişmeleri bir pencereden değerlendirmek o pencere doğruysa şüphesiz değerli, ama farklı pencerelerden baktığınıza ortaya çıkan resim komple, bütün ve derin.
Teknik ve üslup olarak Çapa’yı tarife gerek olmasa da siz değerli iş ortaklarımız için özetle, içerik olarak bilginin, sunum olarak samimiyet ve enerjinin harikalar yarattığını gösteren sunum seansı tasarladığını ifade etmeli.
Emin Çapa’nın “ekonomi” başlığının ötesine kayan özelliklerine de kısaca değinelim. Üst düzey yöneticilerin medya ilişkilerine medyadaki değişim, mesajın en etkin yöntemlerle hedef kitleyle nasıl buluşacağını ifade ederek katkı veriyor. Çapa’nın kitapla aşk ilişkisini bilmeyen kaldı mı… Sanat tarihi (sanat siyaset ve ekonomi ilişkisi), askeri strateji, astronomi, astrofizik, astro-biyoloji ve tarih (özellikle İlk ve Orta Çağ), inovasyon, teknoloji Çapa’nın düzenli ilgilendiği konular arasında bulunuyor. Kitap Kulübü, Çapa’nın belki de en heyecanlı projesi. Temalar etrafına ördüğü şaşırtmacalı seçki, ayaklarınızın altına farklı dünyalara kırmızı halı seriyor.
“Saray ve Ritüel”, “Harem ve İktidar”, “İmparatorluk ve Mimarı”, “Sinan ve Süleymaniye”, “İnsan Zihninde Yolculuk” temalı söyleşileri tarihten günümüze bir yolculuk. Unutmadan aynı zamanda amatör bahçıvan sokaklarımızın efendisi kedi, köpek ve canlıların dostu, ağabeyi, her şeyi…
- Ekonomi ve finans üzerine değerlendirmeler
- Güncel ekonomi ve finans yorumları
- Dünyada tarihi kırılma ve Türkiye’ye etkileri
- Ekonomi ve inovasyon ilişkisi
- Trendler ve gelecek
- Eğitim ve eğitimin geleceği
Emin Çapa, ekonomiyi herkesin anlayacağı dile çeviren ekonomi yorumcusu… Deneyimli gazeteci Emin Çapa ekonomiyi örneklerle akılda kalıcı şekilde anlatmasıyla nam saldı. İki lisansüstü eğitimi bulunan Çapa her ikisinde de Avrupa Birliği üzerinde çalıştı. Çapa, iletişimin farklı yönlerine hakim bir profesyonel. TÜSİAD’da Başkan Danışmanlığı görevinde bulunduğu yıllarda, canlı olarak medyanın bilgi ve haber ihtiyacını karşıladı.
Çapa iyi bir haberci, başarılı bir danışman, yaratıcı bir yapım-programcı olarak habercilerin gereksinimlerini, haber kaynaklarının ihtiyaçlarını analiz ederek yön tutmayı tercih ediyor. Önemli bir yorumcu olarak haberin önü, arkası ve izdüşümlerini aktarıyor.
İndeks Medya İlişkileri aktif ve güncel bir dizi eğitim modülünden oluşuyor. Medya ile ilişki ya da kişisel gelişim olarak iletişim değişik vesilelerle kamuoyunun karşısına çıkan sözcü, üst düzey yönetici ve ihtiyaç duyan herkese çok yetkin ve tecrübeli bir ekiple dokunuyor, çözüm sunuyor.
Üslubu ve kullandığı basit dille ekonomiyi anlaşılır kılan Çapas aslında herkesin nasıl daha anlaşılır olabileceğinin de canlı bir örneği. Çapa, ekonomi ve finans üzerine değerlendirmeler yaparken, iletişim stratejilerine ışık tutuyor.
Emin Çapa’yla konuşmalarında buluşmak ne kadar keyifliyse, Kitap Klübü’nde buluşmak da o kadar keyifli. Kafanızda dolaşan deli sorulara, önerdiği kitap serilerini okuduktan ve aktif katılımcısı olacağınız sohbetlerde yanıt bulacaksınız. Gelin birkaç örnekle, bu gizemli dünyanın kapısını sizin için aralayalım;
Dünya gerçekten “gerçek sonrası” bir çağa mı giriyor? Bağlamından koparılmış gerçekler demokrasi, bilim ve gelişmenin altını nasıl oyuyor? Yeniden yaratılmış gerçek, nasıl siyasetçilerin hizmetine sunuluyor? Gerçeğe, akla, demokrasiye, bilime bağlı bireyler olarak ne yapmalıyız?
Vicdani bir okuma ve tartışma içine girmek isterseniz, şöyle bir tartışmanın ortasında bulabilirsiniz kendinizi; dünyanın milyarlarca yıllık tarihi boyunca yaşam birçok felaketle karşılaştı. Oysa her taraftan yaşam fışkırıyor, binlerce, yüz binlerce tür hayatını sürdürüyor. Yoksa öyle değil mi?
Çok kişi ekonominin, iktisatçıların, büyük şirketler ve zenginler, sıradan insanların sırtından para kazansın diye kurdukları tuzaklar olduğunu zanneder. Aslında ekonomi bizzatihi sıradan insanların yaptıkları, yedikleri, içtikleri ve sevdikleriyle ilgilidir. Davranışsal İktisat, geleneksel iktisada meydan mı okuyor?
Ben aynen sizler gibi makul ve mutlu olmak istiyorum. Adil, şeffaf, huzurlu, utanmadan, yaşayacağımız endişelerden uzak günler istiyorum. Sizler gibi! Hepimizin rüyası aynı. Bunlar boş yıl sonu cümleleri değil. Buraya uzun süren kötü yönetimlerle geldik. Sorunların bir günde hatta bir yılda değişmeyeceğini biliyoruz. Bazı sorunları kuşaklar sonrasına yük olarak bıraktığımızı da yüzümüz kızarmadan itiraf edebiliyoruz.
Ne kadar ömrümüz varsa, makul ve adil yaşam hayal değil hak olmalı. Değerli bir gazeteci, ekonomist, gelecek hayalcisi, bilim aşığı, umutlu birey Emin Çapa’yla 2020’de neler konuşacağız, niye konuşacağız değerlendirmesi yaptık.
Ekonomik sorunlarımızın çaresi kolay, insanlık sorunlarımızın çaresini ise sonsuza kadar ıskalamak üzereyiz. Bütün mesele de bu! Ekonomiden eğitime, bilimden küresel iklim krizine notları aşağıda bulacaksınız.
Durdurulması güç bir iflas dalgası kapımızda. Son yılların en büyük işsizliği farklı sorulara dönüşüyor. Sorumsuzca kullandığımız yerküre insanı daha fazla barındırmak istemiyor. İnsan ırkının sonundan söz edilebiliyor. Neden? Makul olmadığımız, adil olmadığımız, hesap vermekten kaçtığımız için. Boş konuşmalarla vakit kaybettiğimiz için. Yine bir yıl daha aynı sohbetleri yapmayalım, aynı alışkanlıklarla hayata devam etmeyelim. Temenni değil, zorunluluk!
YAPRAK ÖZER: Dani Rodrik’in son kitabının başlığında dediği gibi “Daha Adil Daha Makul” bir 2020 olur mu? 2020’de neler konuşacağız? İtiraf edeyim, “makul” kelimesini bu kadar seveceğimi düşünmemiştim. Daha makul bir yıl olur mu, bizi ne bekliyor?
Emin Çapa: İki şeyi birbirinden ayıralım önce; bunlardan bir tanesi büyük trendler yani ana akıntı ile daha küçük akıntılar. Hani nehir bir yere doğru akar ama bazı yerlerde sanki yukarı akıyormuş gibi döngüler oluşur, orada sanki ters yönde akıyormuş gibi görünür ama sonuçta yine gider aşağıya doğru akar ana akıntıyla. Sadece küçük akıntıya bakarsan, sanki olduğun yerde dönüyormuşsun gibi görünür bir süre. Sadece ona bakarsan asıl akıntıyı gözden kaçırırsın, ama sadece ana akıma bakarsan da o aradaki zamanı kaçırırsın, bu iki şeyi birbirinden ayırmak gerek. Kabaca birkaç başlık vereyim, sonra ayrıntılandıralım.
Bunlardan bir tanesi, Dani Rodrik’in kitabında da olduğu gibi özellikle Trump sonrası ile Avrupa’da faşizmin yeniden yükselmesi, küreselleşmeye karşı tepkinin yayılması sonucu ciddi bir literatür birikmeye başladı.
Önümüzdeki yılın ana konularından biri “hiper küreselleşme” meselesi olacak. Devletin sonu geldi mi? Dani Rodrikdevlet için, çok sağlıklı, yara aldı ama ihtiyacımız var diyor. Önümüzdeki yıl biz tüm dünyada devlet, devletin görevleri, demokrasi gibi konuları çok daha fazla konuşacağız.
YAPRAK ÖZER: O devlet ki, vaktiyle çok eleştirilen… Aslında lüzumsuz bir şey gibi gösterilen!
Emin Çapa: Dani Rodrik burada çok güzel şeyler söylüyor; bunlardan bir tanesi, demokrasi istiyorsanız, uluslar üstü kurumlara bazı yerlerde ihtiyacımız var ki, ben de aynı kanaatteyim… örneğin, küresel iklim krizi hepimizin ortak çıkarı. İnsan hakları benim iç işimdir diyemezsin, cinsiyet eşitliği için hayır biz kadınları ittirip kaktıracağız, çocuk emeğini sömüreceğiz çünkü ucuza mal üretip satacağız diyemezsiniz.
YAPRAK ÖZER: Devletin tanımını yapmak için küreselleşmenin kalıplarını oturtmak mı lazım.
Emin Çapa: Rodrik çok sert vurguluyor, epeydir bu kadar güzel vurgulayan bir şey okumamıştım. Bir demokrasi açısından bizim ulaşabileceğimiz yer devlet ve onu yöneten aygıtlar. Oy vererek, katılımcı siyasetle bu mekanizmaya ulaşabiliyoruz. Ama devlet üstü yapılarda bunu yapamıyoruz. Örneğin Avrupa Birliği’ne müdahale ki, Avrupa Birliği uzun yıllardır bu konuda mekanizmalar oluşturmaya çalışıyor ama adeta …orada bir Avrupa Birliği var uzakta… hala Danimarkalılar Danimarkalı… Bunca Avrupa Birliği çabasından sonra örneğin ortak para, bayrak, marş gibi Danimarkalı önce Danimarkalı sonra Avrupa Birliği vatandaşı. Polonyalı, Alman, Fransız, İngiliz de… Hatta Britanyalı gidiyorum gidemiyorum şeklinde. Devlete şundan ihtiyacımız var, hiper küreselleşme öyle bir noktaya geldi ki, sanki bütün dünya ekonomisi, şirketler için var. Bana ne şirketlerin karından, sana ne borsada kim para kazanmış… Biz bunlara niye bakıyoruz; çünkü bunlar istihdam yaratıyor, vergi veriyor, benim emekli maaşımı ödüyor, çocuğumun okul parasını karşılıyor, sağlık hizmeti alıyorum. Bunun için önemli. Devlet olmasın söylemine karşılık 2002 krizinde ne oldu? Devlet olmasın, devlet karışmasın diyenler birden devlet kurtar bizi diye bağırdı. Bankalar kurtarıldı.
YAPRAK ÖZER: Devleti göreve çağırdılar, neredesiniz diye ya da neden yoktunuz siz olmadığınız için bütün bunlar başımıza geldi diye…
Emin Çapa: Ne oldu, gene onlar mı kurtardılar? Hayır, yine devlet geldi. Peki bedelini kim ödedi? Devlet dediğin halktır. Devletler batmaz, halklar batar. Amerika’da devletin sadece banka kurtarmasının vatandaşa maliyeti; 4 bin dolar vatandaş başına. Bastı ödedi bedelini. Biz de 2002 krizinde takır, takır, takır ödedik o bedelleri. Hepimiz! Bu çok ama çok önemli bir şey. Hem demokrasiyi hem beni koruyacak olan devlet.
YAPRAK ÖZER: Küçük akıntıyı Türkiye’ye bağlayabilirim, küçük akıntıda ne konuşacağız?
Emin Çapa: Türkiye’de birkaç şeyi konuşacağız. Bunlardan bir tanesi ki, herkese tavsiye ediyorum Merkez Bankamız bir rapor yayınlıyor, haftada bir yeniliyor. Ekonominin görünümüne ilişkin rapor. Bu raporda hiç yorum yok sadece grafiklerden oluşuyor. Raporun 67.’nci sayfasındaki slaytlarda 60. slayt TGA (tahsili gecikmiş alacaklar) en çok konuşacağımız konu bu. Bireyseller düştü çünkü bireyselde dövizle borçlanma engellendi. Ama şirketler tahsili geçmiş alacaklar- ticari kredilerde füze gibi.
YAPRAK ÖZER: Bir de var olan kredileri kapatıp yeni kredilerle büyüterek gitmek tehlikeli değil mi?
Emin Çapa: Çok tehlikeli kamu bankalarıyla yapılıyor. Özel bankalar da buna zorlanıyor, ekonomiyi canlandırma adına. Önümüzdeki dönemde konuşacağımız ana konulardan biri de yukarı doğru giden tahsili gecikmiş alacaklar yani şirketleri ayakta tutmak, çünkü bir iflas dalgası başlarsa, maazallah! Dilerim olmaz, başlarsa bambaşka bir şeye sürükleniriz önümüzdeki sene konuşacağımız konulardan biri bu.
YAPRAK ÖZER: Tahsili gecikmiş alacaklar şirketler olsa da muhatap insan olduğuna göre konuşacağımız konular arasında büyük dramlar olacak.
Emin Çapa: İntiharlara falan girmek istemiyorum riskli bir konu çünkü çok zor. Ben olsam şu anda önceliğim iflas dalgasını engellemek olurdu, yani şirketleri ayakta tutmak.
YAPRAK ÖZER: Nasıl, nereden gelecek kaynak?
Emin Çapa: Devletin şu anda hükümetin yaptığı şeyi yapmamasıyla; şu anda hükümet ne yapıyor küçük şirketlerin üstüne gidiyor deli gibi. Vergiler farkında mısınız bilmiyorum yakalarına yapışmış, insanlar “Yandım Allah” durumundalar ve bir sürüsünün de bankalara erişimi yok; zaten krediye erişimi olanlar inşaatçılar özellikle otomotivciler… oradan ekonomiyi canlandırmayı umuyorlar.
YAPRAK ÖZER: Peki o zaman ne yapacak kamu?
Emin Çapa: Ne yaparsan yap, Türkiye hukukun üstünde demokrasi meselesine bir adım atmadan, dünyanın en iyi ekonomi programını da uygulasa orta vadede başarılı olamaz. Bir yılı, iki yılı kurtarırız ama orta vade yüzde 5’ler üzeri büyümeye ihtiyacımız var. İstihdam yaratan sanayileşmeye dayalı büyümeye ihtiyacımız var, bunu başaramayız; bunu açık ve net söyleyeyim, yani demokrasi ve hukukun üstünlüğü meselesinde şu an olduğumuz bu yapıyla bunu sürdüremeyiz.
YAPRAK ÖZER: Daha adil bir sistem daha şeffaf bir sistem daha makul bir sistemin tercümesi: yapısal reformlar, demokrasi, hukukun üstünlüğü.
Emin Çapa: Bakın şunu söyleyeyim Türkiye’de çok büyük para tutan bir fonun yöneticilerinden biriyle konuşmuştum onun söylediği şey şu; bizim için tabii ki demokrasi olsun, sizde de olsun, bütün dünyada da olsun; ama bizim için demokrasiden daha önemli bir şey var hukukun üstünlüğü. Otoriter bir rejim olabilir hukuka saygı duyuyor mu? Parama el koyulduğunda, hakkım yenildiğinde devlet tarafından başvurabileceğim bir hukuk var mı? Bir sözümüz var “hukuk tuzdur, hepimize lazım”, tuz koktuğunda artık zaten her şey bitmiş. Bu çok temel bir mesele dünyanın en iyi ekonomi programını uygulayalım hukukun üstünlüğü meselesini göz ardı edemeyiz, çünkü biz Çin değiliz orada başka dinamikler var, her ülkenin kendine özgü dinamikleri. Hiçbir ülke, hiçbir ülkeye örnek olamaz. Eğitimde de öyle Finlandiya diyorlar, ben deliriyorum, Türkiye için bazı dersler çıkarırız o ayrı… ama Finlandiya, nüfusu bizim öğrenci sayımız kadar. Demokrasi, insan hakları, özellikle de hukukun üstünlüğü meselesini halletmeden bizim orta vadede büyümemiz mümkün değil.
YAPRAK ÖZER: Bugüne kadar ne kadar çok konuştuk…
Emin Çapa: Güven Sak’ın çok sevdiğim bir lafı var dünya inovasyon yapıyor, Türkiye inovasyonun dedikodusunu yapıyor. Habire inovasyon toplantısı yap, sanırsın uçuyoruz. Kim bir şeyden çok bahseder bil ki, sende ne yoksa ondan çok bahseder. İngiliz General, Napolyon’a demiş ki, “siz Fransızlarla biz İngilizlerin arasında büyük bir fark vardır siz para için savaşırsınız biz onur için” demiş, Napolyon da şöyle yanıt vermiş: “Herkes kendisinde olmayan için savaşır, bizde para yok, sizde de onur.” Türkiye hukuk ülkesi, demokrasi ülkesi olsa konuşmayız.
YAPRAK ÖZER: Konuşacakları kelimeleri tükettiler benim korkum kimse televizyonun açmıyor ya da kimse okumuyor, artık bıktılar.
Emin Çapa: Türkiye’nin en büyük gazetesi dediğimiz gazetenin tirajlarında 20 -30 binlerden bahsediliyor. Televizyonların reytingleri keza… O konuya girmek istemem, basın konusu apayrı bir konu. Ama ne olursa olsun burası bizim ülkemiz, geleceğimiz çok önemli bir konu. Biz önümüzdeki yıl bu konuyu konuşacağız hukuk. Normal koşullarda yapısal reformlar konuşuyor olmamız lazımdı. Açıklananlar yapısal reform değil. Bize yapısal reform olarak söylenen şeylerin hiçbiri yapısal reform değil, pansuman yapılıyor, hastanın ateşi düşürmeye çalışılıyor, o kadar ateşin düşmesi, hastalığın iyileştiği anlamına gelmez. Hastanın ateşini düşüyorsun sonra geri çıkacak, hastalığı tedavi etmen lazım. Bunu yapmıyor çünkü korkuyoruz. Krize girdiğimizi bile kabul etmedik, şimdi krizden çıktığımızı söylüyorlar. Girmediğimiz krizden çıkıyoruz. Yine yapısal reform konuşmamız gerekirken ne konuşacağımızı söyleyim; bu sefer muhtemelen bir erken seçim gündemimize girecek. Normalde daha önümüzde üç buçuk, dört yıl var. Ve muhtemelen işte bu Gül, Babacan, Davutoğlu onların kuracakları partiler meselesi.
YAPRAK ÖZER: Siyaset konuşacağız yani…
Emin Çapa: Evet maalesef hiç konuşmamamız gereken şey bunu konuşacağız o akıntılarda. Bu sırada önemli bir şeyin yükseldiğini göreceğiz: işsizlik. Türkiye’de işsizlik yükselmeye korkarım devam edecek, hele bu şirket dalgası gelirse… Genç işsizliği tarihimizin en yükseği. Yüzde 27’lere doğru gidiyoruz. Korkunç bir yere geldi artık, baktığım bir veri seti vardır yıllardır çalışıyorum. Bilimsel bir şekilde iddia edemediğim için çok kullanmıyorum. Kendim ekonomiyi anlamak için kullanıyorum; Boğaziçi, ODTÜ ve İTÜ Türkiye’nin kaymak üniversiteleri. Bunların mezunları nispeten daha kolay iş buluyorlar, bunların ne kadarı iş bulmuş diye bakıyorum. Bu sene görmediğimiz derecede düşük. Korkunç bir durum.
YAPRAK ÖZER: Bunun altında başka dinamikler de var aslında değil mi? Şirketlerin batmasında ve küçülüyor olmasında örneğin teknoloji önemli. Bir de yeni fonksiyonlar edinemiyor olma problemi. Yalnızca bir taraftan bakılacak bir problem değil.
Emin Çapa: Tek bir açıdan bakmak insanı yanıltabilir çünkü bir kere, kısa-orta-uzun vadeler var. Konjonktürel etkenler var. Bir de dışsal ve içsel faktörler var. Çoklu faktörlerin olduğu bir şeyden bahsediyoruz. Bir tanesi şu, biz geleceğin, ileride olacak bir şey olduğunu zannediyoruz aslında gelecek şu anda. Gelecek hayal edilen bir şey değildir, inşa edilen bir şeydir. Kendi geleceğini sen inşa edersin. Ülke de aynı. Geleceğini, şirketinin geleceğini, kendi geleceğini, ülkenin geleceğini ve tabii olarak insanlığın geleceğini seçim yaparak inşa ederiz. Geleceği hep ileride görüyoruz bu Godo değil, malum Godo gelmemesi ile meşhur bir arkadaşımız. Oyunun sonunda hadi gidelim bari derler ya… Bir örnek verelim istersen, bankacılar deli gibi işsiz kalıyorlar bunun tek nedeni ekonomik kriz değil. En son ne zaman bankaya gittiniz sıra beklediniz. Eskiye göre ne kadar az bankaya gidiyoruz. Hatta artık bankamatiğe bile gidilmiyor cep telefonundan yapılıyor. Mobil çıldırmış vaziyette şimdi böyle olunca tabii dünyada yaklaşık 10 yıldır şube sayıları azalıyor. Özellikle gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerde eleman sayısı azalıyor, üstelik hizmet yükselirken hizmet adedi artarken, çeşitliliği artarken Türkiye’de de böyle 3-5 yıldır.
YAPRAK ÖZER: 2000’de de bu sektör çok etkilenmişti, istihdam yapısının fonksiyonunu, gelişimini değiştirerek yeni hizmetlerle farklı bir jenerasyon geldi.
Emin Çapa: Birçok banka da oyun dışı kaldı unutma, büyük bankalardı.
YAPRAK ÖZER: Haklısın. Ama bu anlattığın öyle bir şey değil. Gördüğümüz başka bir şey.
Emin Çapa: Bu, ana akım.
YAPRAK ÖZER: O zaman ne oluyor bu adamların işlevi mi sonlanmış oldu.
Emin Çapa: Evet.
YAPRAK ÖZER: Diğer yandan benim paraya, danışmanlığa, finansal bilgiye ihtiyacım var kim verecek bana?
Emin Çapa: Bunların kanalları farklılaşıyor artık bu bizi demokratize ediyor, bir yandan.
YAPRAK ÖZER: Güç farklı yerlerde dağılıyor.
Emin Çapa: Bankaların gücü azalıyor. Amerika Birleşik Devletleri Merkez Bankası Başkanı 2018’de bir konuşma yaptı, bundan 30 yıl sonra banka diye bir şey kalacak mı ben emin değilim dedi. Fintech şirketler Türkiye’de gündemde yok ama Amerika’da Avrupa’da uçuyorlar. Türkiye’de de bankalar bunlarla bir sürü çalışma yapıyor, muhtemelen bankalar yine olacaklar, bir şekilde uyum sağlayacaklar ama güçleri çok azalacak. Burada bir akım var, ne yapmalıyız?
YAPRAK ÖZER: Ne yapmalıyız, peki?
Emin Çapa: İşsizlik yüzde 14, şu kadar milyon insan işsiz demek ama bu sadece bir sayı. Yaprak’ın işsiz kalması, Emin Çapa’nın eve ekmek götürememesi, babası hasta ona ilaç alamaması, çocuğunun okul masrafını karşılayamaması, evindeki yıpranmış mobilyayı yenileyememesi, tatile gidememesi bunlar ise dram. Bu insanlar işsiz kalıyorlar, bu dalganın şöyle geldiğini görelim: dijitalleşme eskisi gibi değil, eskiden yeni iş alanları yaratılıyordu bu sefer yeni iş alanı çok az yaratılacak ona da işini kaybedenler uygun değil, yetkinlikleri yetenekleri yok.
YAPRAK ÖZER: İktisatçılar ile politikacılar arasında kim yanlış yaptı? Kim konuşacak önümüzdeki yıl, yine siyasetçiler mi konuşacak, yoksa bilim insanları mı konuşacak? Ne konuşacağız?
Emin Çapa: Türkiye’de ne yazık ki gerçeği söyleyen insanlar susturuldu. Terör suçuna dönüştü ekonomiye kötü demek. Şimdi burada önemli bir nokta var eğer gerçekleri söyleyenler susarsa, gerçekleri göremez hale geliyoruz. Şu anda yaşatılmaya çalışılan şeylerden biri bu. O zaman da çıkış yolu bulamıyoruz. Politikacılar Dani Rodik’in kitabında da öyle. Genelde bilim insanına, bir iktisatçıya atıf yapmak, dayanak olmak isterler. Türkiye’de ne yazık ki bunun da ucu kaçtı artık. Faiz enflasyonun nedenidir diyen politikacıya gerekçe uydurmamız isteniyor. Bir iktisatçıya ya da ekonomi bilimine dayanarak bunu söyleyeyim gibi bir şey yok. O böyle düşündüğü için biz de ona uygun bir söylem bulalım… Politikacılar konuşacak! Sağduyulu, sakin konuşan insanlar yine dinlenmeyecek ama dünyada bu iş başka bir yere doğru savruluyor, bambaşka bir yere kayıyor, dünyanın da tekrar geriye gelip aklını başına devşirmeye çalıştığı bir yere gidiyoruz.
YAPRAK ÖZER: Dünyada yalnız olmamak bir lüks belki ilk defa…
Emin Çapa: Ben Amerikalı gazetecilere bizi şimdi çok iyi anlayacaksınız dedim.
Bir konu daha var, çok önemli bir konu şu anda dünya üzerinde herhangi bir ülkede, nerede olduğu hiç fark etmez, iki üç beş kişi bir araya geldiğinde konuşabilecekleri en önemli konu, her yerde aynı: küresel iklim krizi. Artık küresel ısınmayı geçtik. Bu sene Guardian ve BBC iki önemli şey yaptılar. Guardian artık küresel ısınma demeyecek, gerekçesi yaşananlar göz önüne alındığında fazla kibar ve fazla uzak. İkincisi BBC bir iç tamim yayınladı, BBC yönetimi şöyle diyor: Tarafsız yayıncı tarafsızlığı adına, iklim bilimini inkar edenleri yayına çıkarmak zorunda değilsiniz. Şimdi çok önemli iki üç veri vererek bunun ne kadar can alıcı olacağını sana söyleyeyim: eğer minimumda tutarsak ısınmayı, bu yüzyılın sonunda tüm dünyadaki canlı türlerinin en az yüzde 22’si yok olacak. Bak bir tür 7 milyar insan. Bilmem kaç milyar kedi bir tür, bilmem kaç milyar hamsi balığı bir tür öyle düşün. Türlerin yüzde 22’sinin ortalama olarak yüzyılın sonunu görmeyeceğini söylüyorlar. Peki, o türler yok olunca ne olacak? Şunu söyleyeyim diyorlar ki insan türünün hayatta kalma olasılığı bu yüzyılın sonunda ilk kez büyük risk altında. Biz artık hayatımızı sürdüremiyor olabiliriz. Sular yükseliyor meselesinin ötesine geçtik artık.
YAPRAK ÖZER: Tuhaf hastalıklar, değişik bakteriler, un yiyemeyen insanlar.
Emin Çapa: Küresel iklim krizinin yol açtığı sel, afetler bilmem neler… oksijen kıtlığını bekliyoruz,
YAPRAK ÖZER: Sürdürülebilirlik kelimesini kullananlara daha farklı bakıyor olacağız.
Emin Çapa: Eskiden bunu şirket karlarının sürdürülebilirliği olarak biliyorduk, şimdi durum bunun torunu bu yüzyılın sonunda hala yaşayacak mı, yüzyılın sonunu görebilecek mi, meselesine geldi. Bıçak kemiği geçti ve Türkiye hala kömür ve kömüre dayalı santral yapalım diyor.
YAPRAK ÖZER: 2019’un en kötü tartışmalarından bir tanesi santrallere filtre takılması konusu oldu. Hakkımız temiz hava alma, yaşayabilmek hakkımız. 2020’de bu tür şeylerin daha fazla konuşulmasını ama aksiyon da alınmasını yürekten istiyorum. Bilim konuşulabilir mi sence Türkiye 2020’de?
Emin Çapa: Eskiyle yeni arasındaki farkı ben şöyle anlatıyorum: Eskiden ekonomide girdi neydi hammaddeydi, tam entegre bir tesiste pamuk girer öbür taraftan gömlek çıkar ya da ceket çıkar… saç girer, araba çıkar, buzdolabı – çamaşır makinası çıkar… girdi buydu!
O zaman sen sanayi devrimini yapmamış olabilirdin ama ne yapıyordun, gidiyordun satın alıyordun. Makineyi sanayi devrimini yapan veya sonradan katılan Kore, Japonya gibi ülkelerden satın alıyordun, cahil adamı başına oturtuyordun ve diyordun ki: bu düğmeye bas, bu kolu çek oradan bir ürün çıkacak, ben de satacağım para yapacağım. Yeni Çağ’ın girdisi akıl ve bilim, çıktısı teknoloji. Para orada. Böyle bir çağda yetkinlikleri olmayan cahil insanın sana bir faydası var mı?
YAPRAK ÖZER: Hayır faydası olmadığı gibi uzak dursun diyorsun.
Emin Çapa: Ama bunlar senin vatandaşın, bunlara sosyal hizmet, sosyal güvenlik emeklilik sunman, çocuklarına eğitim vermen gerek. Nasıl yapacağız? İşte Türkiye’nin dramlarından biri bu. Çok önemli bir konu var ekonomik kriz olsa ne olur… Doğru adımlarla parasal tedbirlerle 6 ayda düzelip, etki etmeye başlar. Mali tedbirler 2 yıla yayılır, yapısal reformlar 2 yıldan da uzundur.
2002’de gördük biz bunu, çıkarsın krizden. Ama eğitimde kuşakları kaybediyorsun; Türkiye’de bir insan okuldan çıktıktan sonra okul bitiyor, kitabın kapağı kapanıyor o da zaten okul ders kitabı. Zaten eğitemiyorsun, yaşam boyu bu eğitim yok ve o kuşaklar yarın gelecekler bu şirketlerde çalışacaklar, bu ülkeyi yönetecekler, bürokrat olacaklar, siyasetçi olacaklar… bir şey olacaklar bu kuşakları kaybediyoruz. Dram. O yüzden hepimiz eğitim için bir şeyler yapmaya çalışıyoruz, çırpınıyoruz. Büyük umutlar bağladığımız Milli Eğitim Bakanımız, o kadar da büyük sorunumuz yok deyince gerçekten üzülüyorum. Zaten kötü eğitim veriyoruz. Bu eğitim 21’inci yüzyıla uygun değil, yani o yetenek ve yetkinliklere uygun değil. Hala ezber. Milli Eğitim Bakanlığı kendi bir araştırma yaptı, sekizinci sınıf öğrencisi liseye geçecek dört işlem yapamıyor, 1000 çocuğun 167’si, yetmiş bin küsur çocukla yapılmış bu çalışma.
O çocuk için acı, ailesi için ayrı, şirketler için ayrı acı. Bunlar iş hayatına atılacaklar. Milli Eğitim’de olsaydım herhalde saçımı başımı yolardım üzüntüden, biz ne yapıyoruz diye utancımdan. Ülkenin geleceği için acı. Bu veriyi Milli Eğitim Bakanlığı söylüyor bu arada gerçek daha vahim olabilir. Ama bu hepimizin ızdırabı sadece o çocuğun ızdırabı değil, hepimizin.
YAPRAK ÖZER: Yazamıyor konuşamıyor, okuyamıyor, okuduğunu anlamıyor.
Emin Çapa: Milli Eğitim Bakanlığı’nın çalışmasında 100 çocuğun 69’u bir metinden çıkarım yapamıyor. Bu çocukların aptal olmadıklarını garanti ediyorum. Anne babalarını tanıyorum, arkadaşlarımızla beraber okula gittik. Eğitim sistemi çocukları körleştiriyor, ziyan ediyor. Bu ülkenin geleceğini ateşe atmak. Ekonomi sorun değil, ekonomi düzelir.
YAPRAK ÖZER: Ezberi bırakıp 2020’de ne konuşacağız deyince aslında ne konuşulması gerekiyordu kısmını ifade ettik. Anlıyorum ki, yine aynı şeyleri konuşacağız. Artık aynı şeyleri konuşmayalım, yaptıklarımızı konuşalım.
Emin Çapa: Evet ben hep şunu söylüyorum biliyorsun ben epeydir ekonomik kriz uyarıları yaptım iki buçuk yıl yemediğim küfür kalmadı, işte sonra kriz başladı. Kasım ayını gösteriyordu geri dönülmez nokta olarak. Artık ekonomi anlatmak, ekonomi konuşmak istemiyorum. Ben pozitif aslında çok neşeli bir insanımdır. İyi şeyler konuşmak istiyorum, bilim konuşmak istiyorum. Bu sene karadeliğin fotoğrafı çekildi. İnsanlığın ikinci uzay aracı güneş sistemini terk etti, güneş sisteminin dışına çıktı. Ben böyle güzel şeyler konuşulsun istiyorum ama ne oluyor dönüyoruz gene geliyoruz, “Emin bey dolar sizce önümüzdeki dönem ne olur” diye soruluyor.
YAPRAK ÖZER: Emin konuların sonu yok, seninle sohbetin sonu yok tatlı mı, tatlı…
Emin Çapa: Aslında hepimiz şunu istiyoruz: daha güzel bir Türkiye, daha adil, daha makul bir ekonomi, daha iyi bir ülke, daha iyi bir insanlık, dolayısıyla Türkiye’nin gurur duyularak, dünyanın her yanında adının başarılarla anılması… Hepimiz o kadar açız ki, yeni başarılara. Ülkemizin yukarı çıkması hepimizin çıkarına. Onu istediğimiz için bu kadar bağırıyoruz ondan da bu kadar doluyuz ve dertliyiz.
YAPRAK ÖZER: Hep birlikte iyi olmazsak münferit iyilik mümkün değil.
Emin Çapa: Tek başına kurtuluş yok, tek başına mutluluk yok, tek başına huzur yok.
Babamın Dünyasını Yıkarken, Çocuğumun Dünyasını Kurmak…
min Çapa’yla sohbet edince, bilimden girip sanattan, ekonomiden girip fizik-kimyadan çıkıyorsunuz… Bu diyaloğa bir isim vermek gerekirse, lunapark serüveni diyebiliriz. Ben sohbet tercihimi “yarın”dan yana kullandım. Kabahat bende, adeta çarpışan arabalara bindik! (Söyleşinin tamamını youtube kanalımdan izleyebilirsiniz.) Sizi söyleşiyle baş başa bırakmadan önce gelin bu sohbetten kendi adıma çıkardıklarımı cımbızlayayım; *Tarihin çöp sepetine atılmak istemiyorsan herkese yeni bir “ben” lazım. *Hayat benden nasıl bir yetkinlikler istiyor diye sormalıyız. *Okuyacak, ama çok çok okuyacağız… *Ayarlarımızı değiştirecek, öğretme modu’ndan öğrenme modu’na geçeceğiz! *Hep bir B ve hatta C planımız bulunacak. *Bir işi hafifletmek istiyorsak, hafife almayacağız. *Hayal kuracak, hayal kurmayı sevecek ve sevdireceğiz. Einstein’ın dediği gibi “Bilgi sınırlıdır, hayal gücü sonsuzdur bütün dünyayı kuşatır.”
Ekonomi ve bilimi herkesin anlayacağı dilde aktarmakta usta olan gazeteci ve televizyoncu Emin Çapa’yla söyleşimize sizi davet etmek istiyorum;
Yarını konuşmak için falcılık mı yapacağız?
Yok, fal bana biraz uzak. Fal değil… Ben, şunu herkesin bilmesini çok istiyorum; bizimle bizden önceki kuşaklar arasında bir sorun var. Bizden sonrakilerde de öyle… Biz bir geçiş kuşağıyız. Benim dedem, babam için şöyle hayaller kurabilirdi; çocuğum doktor olsun… mühendis… memur… öğretmen olsun… Aynı hayali bizim anne babalarımız da bizim için kurabilirdi. Ama biz, çocuklarımız veya torunlarımız için böyle hayaller kuramayız. Çünkü dünya yeni baştan inşa ediliyor. Bunu her yerde her fırsatta herkese söylemeye çalışıyorum. Geçen sene Alman Bilim Kurulu bir rapor yayınladı. Diyor ki, 2040-2050 arasında Almanya’nın milli gelirinin yüzde 40’ı bugün olmayan sektörlerden gelecek.
Ne müthiş bir şey.
Dünyanın en büyük ekonomilerinden birinin milli gelirinin yüzde 40’ı. Ve devamında diyor ki, “Bu sene okula başlayan çocukların 3’te birinin yapacağı işleri an itibarıyla bilmiyoruz.” İkinci bir rapor daha var, Amerika’da yayınlandı. O da diyor ki, “Bu sene (2017) doğan çocukların yüzde 60’ının yapacağı iş icat edilmedi.” Dalganın hızı ve büyüklüğünün ne kadar dehşet verici bir hale geldiğinin anlaşılması için bu ikisini yan yana koymak lazım. Biz büyük bir kıvrılma anındayız. Babamızın dünyasını yıkmak, çocuklarımızın dünyasını inşa etmek bizim kuşağımızın sorunu.
Şanssız mıyız diye sorsam?
Değiliz. İnsanlık tarihinde, bu kadar hızlı yıkılıp bu kadar hızlı inşa edilen bir tarih dilimi nadiren olmuştur. Tarımdan sanayiye geçiş… tarımın kendisi… buhar-sanayi devrimi… bilimdeki o büyük patlamanın başı… bilişim teknolojilerinin başlangıcı…
Şanssızlık tarafına bir şey söyleyecek olursam, o da şu; bunların hepsinde eskiden hazırlanma zamanın oluyordu. Şimdi hız çok yüksek. Bir konuşmamda “…Üç boyutlu yazıcılarda basılmış organların nakledileceği bir devrime giriyoruz. Beş yıl içinde bunun teknolojisi başlamış olacak…” dediğimde kafasını sallayanlar olmuştu. Ama bak, bugün kimse buna şaşırmıyor. Fareye üç boyutlu yazıcıda basılmış kıkırdak doku yani kemik, kas ve kalp yapıyorlar ve fareyi üç ay yaşatıyorlar. Üç ay!… Şu anda böbrek, pankreas ve karaciğer ilk nakledilecek organlar… gün sayıyoruz. Ama mesele tıpkı ekonomik krizde olduğu gibi bunları, olduktan sonra öngörmek değil, önceden söylemek, hızlı olmak gerekir.
Emin Çapa’nın marifeti, ekonomi ve bilimi halka kolay anlaşılır şekilde aktarmak… Çok ciddi bir ekonomik kriz içerisindeyiz yorumlamakta güçlük çekiyoruz. Canımız yanıyor, anlayacağımız şekilde tercüme eder misin?
Ekonomi daha üstümüze kırılmaya başlamadı, yakında başlayacak, çok zorlu bir yere doğru gidiyoruz. Bunu daha ağırlaştıran şey ise hafifleştirmesi gerekenler, olayı, çok hafife alıyorlar. Dolayısıyla olayı ağırlaştırıyorlar. Hastalık ne ise teşhisinin konulması; kanser hastasına kanser, kalp hastasına kalp, soğuk algınlığı hastasına soğuk algınlığı reçetesi uygulanması lazım. Kalp hastasına soğuk algınlığı reçetesi uygularsan, kanser hastasına kemoterapi yerine aspirin verirsen iyi olamaz.
Ne yapmalı?
Gerçeği görmek ona teşhis koymak ve uygulamak lazım. Samimi ve dürüst bir şekilde. Bunu bir kenara koyarsak; aslında insanlar gelecek falan düşünecek durumda değiller çünkü ayakta kalma mücadelesi veriyorlar. “Kâr yılı” değil, “ar yılı” diyoruz. Öyle bir döneme giriyoruz. Şimdi etkilerini daha görmeye başlamadılar, görecekler dehşet verici bir şey…
Diğer yandan bize ne olacak sorusu çok önemli. Ben son iki yıldır konuşmalarımın sonunu pozitife bağlayarak şunu soruyorum; “Yeni bir dünya inşa ediliyorsa, o yeni dünya yeni bir biz istemez mi?” Yeni bir biz istiyor. Yeni bir Emin Çapa inşa edemezsem, yeni Yaprak inşa edemezsen tarihin çöp sepetine konulacağız.
Bu kadar da acımasız öngörün var.
Devletler için de böyle. Yıkılan devletler niye yıkılıyorlar? İmparatorluklar yükseliyor, parlak dönemlere geliyor sonra bakıyorsun yıkılmışlar. Çünkü yeni döneme yanıt veremiyorlar. Yeni bina, yeni bir biz istiyor. Ben tüm kariyerim boyunca, öğrenciliğimden itibaren kendime şunu sormuşumdur: “Yarın işimden ayrılsam, şu anda yaptığım şeyleri bıraksam ne yapacağım? B planım C planım var mı benim?”
Var mı?
Her zaman olmalı. Yeni bir ben inşa etmeliyim. Yarın hayat benden, dünya, bilim, teknoloji, ekonomi dönüşürken nasıl bir Emin Çapa yetkinlikleri isteyecek. Nasıl yeni yetkinliklerim olmalı ki o yeni dünya da var olabileyim…
Nedir bu yetkinlik? O resmi çizebilir misin?
Benimki ile gençlerin ki arasında büyük fark var onu bir kere söyleyeyim. 21. yüzyıl yetkinlikleri dediğimiz bir şey var. 21. yüzyıl yetkinlikleri bizim sahip olduklarımızın önemli bir kısmına sahip değil ama babalarımızınkinin hiçbirine de değil. Bizim bu yepyeni yetkinliklerin tamamını geçmemiz gerekmiyor çünkü biz artık kariyerimizin olgunluk dönemindeyiz dolasıyla bir kısmına geçmemiz lazım. Bizim için açıklık ve sürekli öğrenme tarafı önemli.
Açıklıktan kastın nedir?
Yeni şeyleri dışlamamak. Gençlerden öğrenebileceğimizi ve öğrenmemiz gerektiğini kabul etmek. Sorunlardan biri de şu, bizim şirketlerimizin yönetici ve patronları her şeyi biliyorlar, yeni gelenler hiçbir şey bilmiyorlar… Halbuki yeni dünyayı bu gençler biliyorlar. Bizim onlardan bir şeyler öğrenme modu’na geçmemiz lazım, onlara bir şey öğretmek modu’ndayız.
Bizde de kabahat var birleştirilecek bir şey olmalı…
Bizim kuşağımız ve bizden bir önceki kuşak hala birçok şirkette yönetici olarak görev yapıyor. Biz ve bizden öncekiler, sahip olduklarımızın tek, gerçek, doğru ve kesin olduğunu söylüyorduk. Bundan vazgeçmeyi ve öğrenme modu’na geçmeyi kabul etmemiz lazım. Bu ortada buluşmanın tam yolu. Yoksa, bildiklerimiz değersiz değil. Bildiklerimizin arasındaki önemlilerden biri “…bir şeye sahip olmak çok zor, bir yere gelmek çok zor”. Gençler hızla oraya gelebileceklerini zannediyorlar yani internetin hızı gibi düğmeye basıyorsun. Bizim kuşağımızın bence en önemli özelliklerinden biri bu. İkinci önemli özelliğimiz esneklik. Biz gece yatarız sabah yeni bir dünyaya kalkarız.
İstersen kalkma.
Batı’da böyle değil. Onlar, onlarca yıldır sistemli. Şimdi yeni dünya sarsıyor. Bizim dönemimiz geldi, esneklik büyük bir değer. Sürekli yeniden inşa etme durumuna biz çok alışığız. Batıdakiler alışkın değil. Bu da büyük bir değer. Bu teknolojik dönüşüme, bilgiye birikime, dünyanın değiştiğine, bizim bildiklerimizin mutlak ve kesin olmadığına ikna olduğumuz anda bu coğrafyada yaşayanlar açısından çok büyük fırsatlar var ama bunun için kendimizi Dünya’ya ve yeni bilgilere açmamız lazım, bunun yolu da belli; okumamız lazım.
Okumak, okumak, okumak.
İzlememiz, dinlememiz, doğru şeyleri okumamız, doğru yerlere gitmemiz doğru insanları dinlememiz lazım.
Sen ne okuyorsun?
Haftada ortalama iki kitap okuyorum. Makaleler ve dergiler hariç… Bilim tarafında şu ara kuantum. Çünkü dünyayı değiştirecek şey o taraftan gelecek; kuantumun temel bilimlere, yani teknolojiye geçişkenliği konusu önümüzdeki 10-20-30 yıla yön verecek.
Kariyerinde bambaşka bir döneme geçiş yaptın, hayatının önemli evrelerinden bir tanesindesin yeni Emin Çapa’yı inşa etmek üzere neler yapıyorsun?
Birincisi bir değer yaratmak istiyorum topluma. Öteden beri bunu yapan bir insanım. Onun için birtakım çalışmalar yapıyorum gençlere perspektif katacak bir şey çalışıyorum, çok heyecanlıyım. Ne zamandır bunu istiyorum. İkincisi ise Türkiye’de olmayan bir kitap kulübü hikayesi peşindeyim. Okumak isteyenlerin buluştuğu mekanlar yaratıp, oralarda kitap kulüpleri kurmak istiyorum. Bu aralar üstünde uğraştığım bir şey.
Seninkisi aşk ve tutku.
Evet. Okumayı seven, geleceği anlamayı, hayatın anlamını kavramayı, ben kimim, neden yaşıyorum neden okuyorum, neden varım telaşesi içerisinde olan insanların bir araya geleceği bir yer yaratmak. Düzenli olarak bir araya gelip paylaştıkları, dolayısıyla kendilerini “çokladıkları” bir yer. Ben bu lafı çok seviyorum. Kendimi çoklamak istiyorum mümkün olduğunca. Onun için bu kadar dağınık şeyler okuyorum arkeoloji, sanat, iktisat, fizik, kimya, astronomi, Shakespeare, Yaşar Kemal de okuyorum kendimi çoklamak istiyorum, çok çok çoklaşmak istiyorum.
Hayal kurarsın değil mi?
Çok… Einstein der ki, “Bilgi sınırlıdır, hayal gücü sonsuzdur bütün dünyayı kuşatır.” Einstein’ın görelilik kuramını bilgi ile değil hayal gücüyle keşfettiğini biliyor musun? Tamamen hayal gücüyle keşfetmiş. Türkiye’de yaşayanların en büyük sorunu bu. Biz hayalciyi aşağılama terimi olarak kullanırız.
Hayal kurmak ile hayalci olmak, ikisinin farkı var… Hayal etmek bir işi yapmanın yarısı.
Evet. Hayal kurmak derken “ay ben dünyanın en yakışıklısıyım” falan gibi bir şeyden bahsetmiyorum. O hayali gerçekleştirecek yatırımı yapıyor muyum kendime, çaba gösteriyor muyum? Bir hayal kuruyorum ama onu hayal olarak bırakıyorum gereğini yerine getirmiyorum. Türkiye’nin dünyanın en büyük ekonomilerinden olmasını hayal ediyoruz ama gereğini yapmıyoruz. O zaman o hayal, hayal oluyor. Hayal kurmayı gerçekten hayatımızın bir parçası haline getirmeliyiz. Bu hayatın bir parçası olmalı. Okumuş olmak için okumamalıyız. Öğrenmiş olmak için öğrenmemeliyiz. Öğrenmekten keyif almalıyız. Okullar eğlenceli yerler olsun diyorlar… Çocuğunuzun eğlenmesini istiyorsanız lunaparka götürün, okul öğrenmekten keyif alınan yer olmalı. Bunu başarmalıyız. Ben hala bundan keyif alıyorum. Hep beraber güzel hayaller kuralım gerçek olsun diyelim.