Günümüzde çok sık olarak karşılaştığımız ve duymaya başladığımız, çeşitli terimler var. Gönüllülük, gönüllü çalışmalar ve sosyal sorumluluk gibi. Bu kelimeler üzerine çeşitli çalışmalar yapıyoruz, eğitimler alıyoruz. Projeler yapmaya çalışıyoruz ve birçok kişinin hayatını değiştirmeye kimi zamanda istahdam olanağı sağladığını görüyoruz. Çocuklar, gençler, yaşlılar, engelliler, kadınlar, erkeler, hayvanlar, çevremiz, ekonomimiz bile bu çalışmalardan dolaylı veya dolaysız olarak etkileniyor. Bu terimler son yıllarda gelişerek daha fazla yaşamın içinde yer almaya ve daha fazla güncel olmaya başladı.
Bu kullandığımız terimlerin aslında geçmişte de kullanıldığını hatta bugünkü kurumsallaşmış adları olan vakıflar, dernekler, sivil toplum kuruluşları kavramlarının, ilk temellerin ülkemizde var olduğunu bilmek de bu alanda yapılan çalışmalara ışık tutmaktadır. Özellikle bulunduğumuz Anadolu coğrafyasında bu yapıların köklerinin görülmesi ne kadar geniş bir konu olduğunu, toplumsal, sosyolojik ve psikolojik anlamları da taşıdığını göstermektedir.
Evet belki bu terimler basit anlamlara gelebilir gönüllülük, gönüllü çalışmalar, sosyal yardımlar gibi konular ama tarihsel bir devinimden geldiğini de görmek ve unutmamak gerekir. Hatta o dönemlere baktığımız zaman işletlerin bile günümüzdeki gibi sosyal çalışmaları yaptıkları ve insanların yaşamlarında önemli roller oynadıklarını görmekteyiz.
Bugünlerin teknolojik gelişmeleri olsun, kaynakların daha çok kullanımı ile yapılan projeler olsun bu terimlerin hayatımıza farklı alanlarda pencereler açtığı gerçek bu pencereden yayılan ise oldukça geniş bir çevre üzerine çok konuşulacak bir sistem ve bir disiplin olma yolunda ilerleyen bir yapı.
TARİHSEL GELİŞİME BAKIŞ
Bahsettiğimiz gibi, bu terimlerin tarihsel boyutlarını da incelemek konuya daha da derinlemesine bakmamızı sağlar. Anadolu topraklarına baktığımız zaman yerleşen Türk toplumlarında Anadolu ve Büyük Selçuklu Devleti’nden başlayarak, Osmanlı Devleti ve oradan da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne uzanan bir zincirlemeyi görürüz. Selçuklu ve Osmanlı zamanlarında gördüğümüz ve yaygın olarak kullanılan Vakıf ve Vakıflaşma kavramları bugünün STK anlayışının köklerini oluşturmaktadır.
Özellikle, vakıf kurulması geleneği Osmanlı sarayındaki valide sultanlarda sıkça görüyoruz. Adlarına yaptırdıkları, aşevleri, imaretler ve benzeri yapılarla yerel halka birçok yardımlar yaptılar. Tabii bunlar biraz da kişisel yapılan geleneksel yardımlardı, ama vakıflaşma daha da yaygın hale gelmeye başladı mı, bu sefer büyük vakıflar ortaya çıktı. Bunlar da yine toplumun temel ihtiyaçlarına cevaplar vermeye çalıştı, ayrıca genç nufüsa iş imkanı yaratmaya da başladı. Geleneksel zanaatçılık, el işliği gibi alanlarda eğitim ve öğretim alanı halinde gelmeye başladılar.
Bu oluşumların dışında bir de, “lonca” teşkilatlarını görüyoruz. Tarihsel olarak ilk işletmelerin yani esnafların teşkilatlandığı her esnafın kendine özgü tabirle, komşuluk anlayışının geliştiği diğer esnafların çocuklarına yardım etmek, birbirinin alışveriş anlayışına saygı göstermek gibi bölgedeki yoksul ve düşkünlere özel günlerde yardımlar yapmalarıda belki günümüz modern anlamdaki kurumsal sosyal sorumluluğun ilk köklerini oluşturuyor diyebiliriz.
Farklı bir kültür ve disiplin olan Anadolu topraklarında yanan bir kültür ateşi olarak karşımıza çıkan dürstlük, yardım severlik, saygı konularını ön planda tutan Ahilik kurumu da bu tarihsel yolda karşımıza çıkan önemli duraklardan bir tanesidir. Modern anlamdaki işletmelerin ilk kökleri olan esnaf ve lonca teşkilatlanmasının önemli halkası olan Ahilik sisteminde de ilk sosyal çalışmaları, yardımı, dessteği ve emeği görüyoruz. Kendilerine özgü bu sistemde, herkesin birbirini kollaması, yardımcı olması düşkün olan kimselere yardım, çocukların eğitimlerini üstlenme, çırak-kalfa-usta disiplinine giden yoldan geçerken eğitim alma ve bu harmanla yoğrulup sosyalleşmeyi kişiye kazandıran bir toplumsal hareket olarak da görebiliriz.
Bu sistemler Anadolu’daki tarihsel yaşamsal geliştikçe devam eden bir olgu olarak sürmeye devam etti. Hep üzerine birçok şey konularak ilerledi. Osmanlı döneminden sonraki genç Türkiye Cumhuriyeti tarihine baktığımız zamanda osmanlıdan kalan vakıf anlayışı, esnaf ve lonca sistemi, Ahilik kavramları çeşitli şekiller alarak kendi içinde devinime uğrayarak günümüze gelmiştir. Bu arada Osmanlının son dönemlerinde cemiyet kavramı da toplumsal hayatımıza girmiş, Cumhuriyetimizin ilk yıllarında cemiyetler toplumsal hayırseverlik işlerinde çalışmalarını yapmışlardır. Tabii o dönemlerde kurulan Kızılay da modern anlamda Cumhuriyet ile birlikte yeni bir kavram olan dernek adını almıştır. Bu kapsama giren birçok örneği de vermek ve incelemek mümkündür.
Cumhuriyet dönemine baktığımız zaman yeni kavramlarla tanışıyoruz. Cemiyet ve vakıf kavramlarının devam ettiğini, daha ileri ki yıllarda Dernek kavramını ve son dönemde de kısaca STK dediğimiz sivil toplum kuruluşları, gönüllü toplum kuruluşları, gibi terimleri görüyoruz. Tabii vakıflar ve dernekler kuruldukları adlarının üstünde üst bir kavram olarak, sivil toplum kuruluşları kelimesi ile de karşımıza çıkmış olmaktadrır. Modern dönemde de ister vakıflar olsun ister dernekler olsun, toplumun gelişen ve değişen yapısına göre tarihsel alanından farklı konularda işler de yapmaya başladılar. Proje kavramının bu sisteme girmesiyle, çocuklar, gençler, engelliler,yaşlılar,çavremiz, kadınlar, okullar, hayvanlar bile bu disiplin içindeki çalışmalardan yararlandılar ve yer aldılar.
Tarihsel açıdan kısa bir yolculuk yaptığımız bu kavramların içindeki yapıları inceleyerek bu yolculuğa devam edelim. Bu çalışmaların içindeki en önemli temel nedir? Sorununun yanıtını arayalım. Yani “gönüllü”, yani “insan” kavramına bir bakalım.
GÖNÜLLÜLÜK KAVRAMI
İnsanlar doğumdan ölüme kadar geçen sürede, yaşamları boyunca hep bir koşturma içinde yer alırlar. Çocukluk döneminden başlayarak aileden, okuldan ve çevreden başlayan öğrenme ve eğitim şekilleri yetişkin döneme geldiği zaman hangi yetkinlikleri ön planda yer alıyorsa ona göre bir meslek seçimine sahip olmaktadır. Kişiler okul hayatlarında başalayan ve iş hayatlarında da süren devinim içinde, çok farklı sosyal yapıları tanıyabilir, farklı kültürlerle kaynaşma içine girebilir, buradan gördüklerini, aldığı deneyimleri ve bilgileri çeşitli alanlar da kullanmak isteyebilir.
Edindiği eğitime ve mesleğe göre toplumsal faydaya katkı sağlamak için, çeşitli sivil toplum kuruluşlarında, okul kulüplerinde, iş yerlerinde kurulmaya başlanan sosyal ekiplerin içinde yer alarak bazı işlere gönüllü olmaya başladılar. İşte bu noktada kişi, kendine uygun olarak seçtiği çalışma alanında topluma ne katabilirim anlayışı içine girmeye başlıyor. Bundan sonra kendine göre ayıracağı zaman, maddi kaynaklar, eğitim gibi konularını ayarlayarak kendini gönüllülük denizin içinde bulmuş oluyor. Evet bu böyle büyük bir deniz ki hatta okyanus bile diyebiliriz. Gönüllülük dediğimiz bu deryada çok büyük gelişmeler ve kazanımlar olduğunu yaşayarak ve tecrübe ile elde ediyoruz. Ve en önemli anahtar cümle “Kazanılması zor kaybedilmesi en kolay şey” gönüllülük.
“BEN FAYDASIZ MIYIM?
BEN TOPLUM İÇİN NE YAPTIM? HAYIR DEĞİLSİN SENİN İÇİNDE BİR ŞEYLER VAR, ŞÖYLE BİR ÇEVRENE BAK HADİ! GÖNÜLLÜ OL!” |
“Gönüllülük Değerleri” derken hangi noktaları anlamak gerekir;
- Yaşamın önemini anlamak
- Sosyal zenginlik
- Kendi içinde farkındalık
- Değişik alanlarda hizmet
- Hiçbir karşılık beklememek
- Sosyal sorumluluk
- Kendinle barışık olmak
- Çıkar ilişkisi olmayan
- STK’nın var olmasının kaynağı
BAŞLARKEN…İLK ADIM…
- Hizmet etmek istediğiniz konuyu seçin (eğitim, çevre, sağlık, engelliler, çocuklar vb.)
- Kurum hakkında bilgi edinin
BİR VAKIF VEYA DERNEĞE GELDİM, HERHANGİ BİR KONUYU SEÇTİM, HANGİ ALANLARDA ÇALIŞMALIYIM?
BANA FAYDASI NE OLACAK? BENİM TOPLUMA VE KURUMA FAYDAM NE OLACAK? |
- Kuruma giderek görev almak istediğiniz alanla ilgili gönüllü koordinatörle görüşün
- Kurumla ve seçtiğiniz ilgi alanı ile ilgili eğitim oryantasyon programına katılın
- Kendinizi geliştirin
GÖNÜLLÜLÜK ÜZERİNE BİRKAÇ ÖNEMLİ NOTLAR…
Gönüllü çalıştığınız kurum için projeler üretin, korkmayın sizin projenizi en iyisi olarak görün, uygulatmak için destek isteyin.
Aktif gönüllü olun, çalışmaları ve saha faaliyetlerini her zaman takip edin
iyi bir iletişim kurun.
Kurumun gönüllüleri ile bir araya gelerek toplantılar düzenleyin,
fikirlerinizi paylaşın.
Sosyal farkındalık yaratmaya dönük olun, değişime açık olun, takım çalışmasına önem verin, kurumunuzun ilgi sahası içinde olan konu ile ilgili olarak, farklı STK’ları araştırın, kamu ve özel kurumlara gidin üyesi olduğunuz kurumu anlatın, destek isteyin,
gönüllüsü olduğunuz kurumun misyon ve vizyonuna inanın, inanmadan bu işe hiç girmeyin.
Yaptığınız başarılı faaliyetleriniz kurum tarafından size başarı ile döndüğü zaman, topluma faydalı olduğunuzu, bir aidiyet duygusu kazandığınızı, sosyal bir farkındalık yarattığınızı, toplum için sosyal sorumluluk anlayışını hissettiğinizi ve bunu çevrenizle paylaşmanızı sağlayacak bir kazananım olduğunu anlayacaksınız.
Kurum içinde belli bir süre kalınca size verilen işleri yaptıkça daha çok gönüllü kazanma yoluna gitmek gerekir, benim inandığım bu işi başkalarına neden anlatmayayım, anlayışı ile hareket etmek ve kurumunuzu başka kişilerle paylaşmak gerekir.
EVET SEN ARTIK GÖNÜLLÜSÜN, HİÇBİR ÇIKARIN YOK, SADECE TOPLUMA HİZMET ETMEK VE KENDİN İÇİN BİR FARKINDALIK YARATMAK İÇİN GÖNÜLLSÜN, SOSYAL SORUMLULUK İÇİN GÖNÜLLÜSÜN, SEN TOPLUMA GÜZEL ÖRNEKLER VERECEKSİN! |
Başka gönüllülerle mutlaka bir araya gelin, kurumunuzun çalışma alanları ile ilgili çalışma masaları kurun,
ayda bir kez toplantı yapın.
Proje üretin, sürekli eğitim alın, sahada mutlaka çalışın.