Hakan Kırkoğlu

Danışman Astrolog, Eğitmen, Yazar
Hakan Kırkoğlu
Danışman Astrolog, Eğitmen, Yazar

Burçlar, Astroloji Haritası, Yıldız Haritası, Fütüroloji

Hayatın DNA’sı

R. Hakan Kırkoğlu, astrolog, fütürist, tarihçi, geleceği okuyan renkli bir kişilik. Bir astrolog trendleri yakından takip ederek, geleceği gerek bireyler gerekse kurumlar için anlamlandırabilir. Farklı disiplinlerde eğitim alıp, farklı disiplinlerde kariyer peşinde koşan Kırkoğlu’nun gelecek analizindeki isabet oranı tesadüf değil. Başarılı bankacılık kariyerini hayalini gerçekleştirme pahasına bırakabilecek kadar cesur.

Kırkoğlu, İTÜ İşletme Mühendisliği’nden mezun olduktan sonra Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde yüksek lisans yaptı. 1993-2000 yılları arasında bankacılık sektöründe Hazine, Araştırma ve Finansal Kurumlar bölümlerinde görev aldı. En son 2000 yılında DenizBank’ta çalışırken bankacılık kariyerini bırakarak, astroloji konusuna yöneldi. İngiltere’de Faculty of Astrologicial Studies’de eğitim aldı. Türkiye’de kendi danışmanlık şirketini kurdu. Kırkoğlu bir grup arkadaşıyla birlikte, 2000 yılında Astroloji Birliği Derneği’ni (Astrobil) kurdu. ABD’de yapılan Birleşik Astroloji Kongresi’nde (UAC 2008) Dünya Astrolojisi Koordinatörü olarak görev aldı. Kırkoğlu, ülkemizde ilk defa astrolojinin üniversite çatısı altında yer almasını sağladı.

1997 yılında Londra’daki Faculty of Astrological Studies’den diplomasını Cordelia Mansall Veritas Award ile birlikte alan Kırkoğlu, ayrıca bu fakültede 2009 yılına kadar Türkiye temsilcisi ve uzaktan öğretim görevlisi olarak yer aldı.

2003 yılında ISAR (International Society for Astrological Research) temsilcisi olarak Los Angeles’ta gerçekleşen konferansta Orta Doğu’da savaş ve barış döngüleri ve Arap noktaları adlı sunumları gerçekleştirdi.

Uzun yıllara dayanan eğitim çalışmalarını 2005 yılından itibaren “Göklerin Bilgeliği Okulu” adı altında üç yılı kapsayan bir sertifikasyon programına dönüştürdü.

Astrolojiyi, insanın yapısına dair genetik kodların saklı olduğu DNA’ya benzeten Kırkoğlu, astrolojinin de insan yaşamının DNA’sı olduğunu söylüyor. “DNA yapımız bizim saçımızın, gözümüzün rengini ve hangi hastalıklara karşı hassas olduğumuzu gösteriyor. Astrolojik harita hayatın DNA’sı gibi değerlendirilebilir. Bir başka bakış açısıyla, manyetik kartlar vardır. Aynı bu kartlar gibi harita hayatımızda belli kapıları açıyor, belli kapılarıysa açmıyor. Hayat bizi başka kapılara doğru yöneltmeye çalışıyor. Astroloji, hayatın içinde, hayatla beraber nasıl akabileceğimizi gösteriyor. Astroloji, hayatın ritmine kendimizi uydurmakla ilgili. Astroloji, son derece basit ve aynı zamanda mükemmel bir dil. Bu dille, karşımıza çıkan birtakım olayları ve zamanları tanımlayabiliyoruz. 12 burç bunu kategorize ederek gösteriyor. Bu 12 burç içinde hayatın bütün boyutlarını görebiliyoruz. Koç burcundan Balık burcuna kadar hayatta karşımıza çıkan farklı davranış şekillerini görüyoruz” diyor.

Astroloji konusundaki bilgi paylaşımını Milliyet Gazetesi’nde yazdığı yazılarla devam ettiriyor.

  • Astrolojik HR; Burçlara göre yetkinlikler
    Bir kişinin astrolojik haritası değerlendirildiğinde, o kişinin sadece psikolojik eğilimlerini değil, aynı zamanda yeteneklerini, duygusal açıdan rahat bulduğu ve motive olduğu yönleri, dikkatini nasıl kullandığını ve ilişkiler alanında nasıl tepkiler geliştirdiğini de analiz edebilirsiniz. Astrolojik haritanın tamamı bize iş hayatındaki yetkinliklerle ilgili bütüncül bilgiler verir. Bu konuşmada, kişilerin hem çevreleri hem de geçmiş-gelecek tasarımları düzlemindeki etkinlikleri üzerinde duruyoruz. Aynı zamanda kariyerin dönüşüme uğradığı kriz ve gelişme fırsatlarından söz ediyoruz.
  • Türkiye ve Dünya Sosyal, Ekonomik, Politik Trendler
    Tarihsel döngüler göz önüne alındığında, aslında olayların hiç de rastlantısal olmadıklarını, tarihin belirli kalıplar izleyerek yeni gelişim çizgilerine doğru ilendiğini görebiliriz. Satürn ötesindeki yavaş gezegenlerin döngüleri, geçtikleri burçlar hem dünyasal trendleri, hangi konuların öne çıktığını, kısaca zamanın kalitesini ortaya koyarlar. 20 yılda bir gerçekleşen Jüpiter-Satürn birleşimleri özellikle ekonomik, politik paradigmaları öne çıkan çıkar. Çatışmalarını ve dünya çapında düzeyde ekonomik dalgalanmaları gösterirler. Bu sunumda, hem Türkiye’nin gelişim süreçlerini tarihsel açıdan ortaya koyacağız hem de dünya çapında trendlere, olası krizlere ve fırsatlara değineceğiz.
  • Şirketlerin astroloji haritaları; grup haritası
    Kişilerin doğum haritaları olduğu gibi, şirketlerin de doğum anları vardır ve bu an Ticaret Sicil Gazetesi’ne geçmeleri ile hukuki bir anlam kazanır. Bir şirketin kuruluş haritasına bakıldığında, SWOT analizinin kullanılabileceğini görebiliriz. Şirketin güçlü olduğu alanlarını, yönetimini, liderlik yeteneğini, çalışanlarının kapasitelerini, medya ve halkla İlişkilerini ele alabiliriz. Bu buluşçu yaklaşım bize sadece şirketin bize vadettiği kapasiteyi açıklamakla kalmaz aynı zamanda farklı zaman aralıklarında hangi yönde ilerleyebileceği yönünde, stratejik bilgiler sunar. Kuşkusuz şirket yönetiminde, yöneticilerin astrolojik analizleri, bir araya geldiklerinde nasıl bir sinerji oluşturacakları, yöneticilerin ortak, kompozit haritaları üzerinde görülebilir. Yönetimden bir kişinin ayrılması ya da yeni bir kişinin katılması ile ortaya çıkabilecek yeni dinamikleri görmek, ilgi çekici olabilir. Bu çalışmada, şirket haritasının nasıl değerlendirilebileceği örneklerle ele alınıyor.

Fütüroloji
Orta ve uzun vadede döngüler incelendiğinde, sosyal trendlerin, teknolojik açılımların incelenmesi, geleceği düşünmek ve tasarlamak açısından zengin ipuçları sunar. Bu sunumda, 20. yüzyıldan devralınan gezegen döngülerinin 2020’lere doğru hangi yönlere gidebileceği konusunda ipuçlarını araştıracağız. Gezegen döngüleri eşliğinde, global siyasi ve ekonomik konjonktörler, yeni siyasi politikaların ortaya konması ve değişik ülke ve organizasyonların astrolojik haritalarının değerlendirilerek özetlenmesi ana baslıklarımızı oluşturmakta.

  • 1

2020’de Depresyon Bile Depresyonda


Bir yılı geride bırakırken, çok sevgili dostum Hakan Kırkoğlu’yla gelecek yılın astrolojik dinamiklerini değerlendirdik… Geçtiğimiz yılı artık yorumlamanın, anlamı kaldı mı, sanmam… Anmanın bile anlamını görmüyorum! Total zaman kaybı. Peki bu yılı da mı kayıp hanemize altın harflerle yazacağız? Tarihçi, ekonomist ve astrolog olarak Kırkoğlu’nun bilimsel tespitlerine her yıl başvuruyorum. Çok ilgimi çekiyor ve ilgi görüyor. Geçtiğimiz yıl bu zamanlarda konuştuğumuz konulara yine dönüp baktım, ağırmış! Ana fikri özetleyecek olursam; “Olduğun yerde kalma… değiş ve sisteme güvenme. Eski bitti koş koşabildiğin kadar” demişiz. Demek hala ruhumuzda koş diyecek yer varmış. Bu yıl çevremde tükenmişlik sendromu hakim. Tabii ki bana da çıkmak için gösterdiğim çaba güçlü. Biraz tereddüt etsem bataklık gibi çekecek.

 

Yaprak Özer: Durma, güvenme, eskiye yaslanma; değiş ve koş süreci tamam mı devam mı?

Hakan Kırkoğlu: Devam ediyor, ben onu saatin 12’ye 5 kala durumu gibi açıklamaya çalışıyorum. 2020 genelinde gündemimizi değiştirecek, dönüştürecek, bizi biraz zorlayarak, iterek yönlendirecek çok şey var.

Y.Ö.:  Çok şey var derken?

H.K.:  Hem dünya gündeminde hem ülke gündeminde, tabii kendi kişisel hayatlarımızda da söz konusu olabilir bu.

Y.Ö.: Dünya gündemiyle başlamak isterim 2019 ile 2020’yi birbirinden ayıracak temel bir özellik var mı?

H.K.: 2020’nin sonu itibarıyla, sanki gecenin en karanlık anı, aynı zamanda aydınlığa da yakın olduğumuz zamandır gibi olacak. Büyük döngüler kapanıyor bu dönemde. 2020’nin başında, savaş döngüleri;  Satürn-Plüton kombinasyonu var.

Bu çok önemli, çünkü Oğlak burcunda gerçekleşiyor ve Oğlak, Satürn, Plüton, genelde katı yapıları, sistemleri, organizasyonları, içinde devletin olduğu kurumsal sistemleri zorlayıp değiştiren bir dönem. Biz bu dönemde özellikle sistem üzerinden ya da liderler üzerinden problemler görüyoruz. Mesela NATO’da, Avrupa Birliği’nde, İngiltere’de problemler görüyoruz. Amerika’da… Başkanlık sürecinde bir azil durumu var ve yeniden seçime gidiyorlar. Bütün dünya, sistem üzerinden, liderler üzerinden bir sıkışma ve zorlanma yaşıyor. Aynı zamanda kişilerin karizma ve güçlerini zorlayarak, başkalarını da zorlamayla durumun içine aldıkları anlaşılıyor. Mesela Amerika ile Çin arasında tarifeler… Ticaret savaşları…

Korku, kapanma, milliyetçilik…bu konular, 2020’nin dramatik bir sürece işaret ettiğini gösteriyor. 2021’e geldiğimizde, sosyal açıdan özgürlükleri öne çıkaran, geleceğe bakan, yeni bir trend ortaya çıkacak. Karanlık tünelden geçiyoruz 2020’de.

Y.Ö.:  2020, 2019’un devamı gibi anlaşılan…

H.K.: Evet. 2019’da özellikle inançlar-dini temalar üzerinden, piyasalarda spekülatif koşullara işaret eden çok şey vardı.

Y.Ö: Para birimlerindeki spekülasyon gibi mi…

H.K.: 2020 yılının çok önemli bir konusu, Jüpiter’in Oğlak burcuna geçiyor olması… Jüpiter genelde, zenginleri-sermaye sahiplerini gösterir… Mitolojide de Zeus… Yani hem elit kesimleri ama aynı zamanda, elinde belli bir gücü olan grupları anlatıyor. Jüpiter Oğlak’ta, bizim zararlı ya da düşük dediğimiz bir durumda. Dünya tarihine baktığınızda, Jüpiter Oğlak’tayken, çok önemli ekonomik inişler var; mesela 1929 yılı Büyük Depresyon… 2007’de “Big Crunch” olduğunda Amerika’da ve takiben büyük dünya krizine girdiğimizde, Jüpiter Oğlak’taydı ve şimdi de… Birkaç gün önce Jüpiter Oğlak’a girdi.

Y.Ö.: Ne kadar sürecek bu?

H.K.:  Bir yıllık bir süreç bu.  Şöyle anlamak lazım. Mesela Amerika’da genel olarak, ekonominin çok hızlı ilerlediği, bir büyümenin olduğu, fakat artık bundan sonra faizleri indirmenin mümkün olmadığı bir eşiğe gelindi yorumları yapılıyor. Ekonomistler Amerika hakkında sinyal veriyorlar. İşte bence bu çok önemli. Yani bu yıl, zenginleri üzebilecek ve korku salacak, piyasaları zorlayacak koşullar gündeme gelebilir.

Y.Ö.: Az gelirlinin daha az gelirli, fakirin daha fakir olduğu dönemleri yaşadık. Sermaye sahipleri mi etkilenecek?

H.K.: Büyümenin çok sınırlı olduğu bir dönem olacak.

Y.Ö.: Ama ilk defa, zengin küçük kitlenin etkileneceği dönemden söz ediyoruz…

H.K.: Onların tabana çarptığı bir dönem.

Y.Ö:  Benim için değişik bir cümle oldu. 2020’nin 2019’dan farkını şöyle yorumlayabilir miyim: her şey adeta aynı ama daha kötüymüş gibi…

H.K.: Biraz öyle…

Y.Ö.: Herhalde mühürlenecek, adı konacak hiç olmazsa… doğru mu anlamışım?

H.K.: Satürn-Plüton savaş döngüleri demiştik. Bir çeşit eliminasyon var hayatımızda. Dünyada da böyle. Birtakım sistemler değişmek durumunda. Ülkeler arasındaki ilişkilerde de böyle, ekonomik açıdan da böyle. Dolayısıyla, çok uzun döngüler kapanıyor ki, bunu daha önce de konuşmuştuk; 240 yıllık uzun bir bağlantısı var Jüpiter-Satürn döngüsünün. Bir tepenin eşiğindeyiz, yani…

Y.Ö.:  240 yıllık döngünün tarifini hatırlayalım mı?

H.K.: Astrolojide çok farklı konularda değişik döngüler var. Mesela, Satürn-Plüton 33 yıllık siyasi konuları değiştiren, dönüştüren bir döngü.

Jüpiter-Satürn döngüsü… 20 yılda bir yan yana geliyor bu iki gezegen. Ve bunlar daha çok sosyal politikalar, siyaset, ekonomi, trendleri dönüştürüyor. Yani genel olarak, ekonomide büyüme ve daralma dönemlerini anlatıyor. Bu 20 yıllık döngülerin ilk 10 yılı görece yeni politikaları ortaya koyuyor. İlginç olan şey şu; bu 20 yıllık döngü 240 yılda bir kere sadece bir elementte ortaya çıkıyor. Mesela, 2020’ye kadar yani son 240 yılda toprak elementindeydi.  Astrologlar toprak elementine kapitalizmin gelişmesi, sanayi devrimini atfeder… Maddi olan konulara yönelik insani medeniyetin döngüsü var. Fakat şimdi 2020 sonunda Jüpiter…

Y.Ö.:  Nereye geçecek?

H.K.: Kova burcunda. Ben ona Saka diyorum. Hava elementine geçiyor.

Y.Ö.: Ne olacak hava elementinde?

H.K.: Bundan sonraki 240 yıl boyunca, artık düşünün, 2 bin 260’lara kadar sürecek. Bir bakıma insan odaklı her şey daha fazla olacak… Çünkü Kova’da insan figürü var… Elinde amfora tutan genç erkek figürüdür. Bu burç özellikle teknoloji, özgürlükler, inovasyon… Biraz Mr. Spock gibi burçtur Kova burcu. Yani duygulardan arınmış, teknolojik yönü ağır basan, esasında bizim medeniyetin gittiği yola benziyor. Yapay zeka gibi insanla teknolojiyi bütünleştirecek bir süreç başladı. Özellikle bu dönemin insan scope’una daha yakından bakmalı… Şu anda biz bu sürece entegre oluyoruz bundan sonra bu konular, ekonomik yapıda görülecek. Petrolün, toprağa dayalı kaynakların mesela yavaş yavaş yerini farklı teknolojilere bırakacağı bir dönem. Ve insan odaklı. Bütün dünyayı ilgilendiren siyasi gelişmeler… Komplo teorisi gibi dursa da demokratik mi yoksa başka bir şekilde yönetileceğine kadar gidecek ekonomik bir yapı bu. Siyasi argümanları değiştirecek.

Y.Ö.:  Teknolojinin de marifeti olacak sanki bu yapıda.

H.K.: Devletin kontrolü, bireyin kontrolü… Siz oy verebilecek misiniz, belki artık dijital olarak oy veriyor olacağız.

Y.Ö.:  2020 belli ki, içinden geçerken, çok zorlanacağız …

H.K.:  Sıkışacağız…

Y.Ö.: Sonunda bir şeyleri göreceğimiz bir yıl olacak.

H.K.:  En azından oraya varacağız. Evet, evet.

Y.Ö.:  Sanki kaos bir tanıma girecek.

H.K.: Jüpiter-Satürn döngüsü, ekonomik aynı zamanda siyasi, sosyal konuları da içine alan bir döngü. Genel olarak 3-4 yıldır zaten küçülme… yeni fikirlerin ortaya konmaması, liderlerin belki kifayetli olmaması nedeniyle yeni strateji ve politika yok…  Ama bir arayış var ve bir yandan da savaş döngüsü var. Biz bireysel olarak, 2020 sonunda, Kova burcu döngüsüyle açacak yola odaklanmalıyız.

Y.Ö.: İnsan, teknoloji…

H.K.: İnsan, teknoloji, eğitim, danışmanlık, aynı zamanda medya, dijital olan koşullar, ulaşım gibi konular… Kişisel gelişimimizi daha yeni ve inovatif şeyler üzerine odaklamalıyız. Artık eski ekonomiyi bıraktık zaten. Artık konuşmayacağız. Fakat dediğim gibi, 2020’nin bu güç savaşlarıyla çok alakası var. Çünkü Jüpiter, üç kere Plüton’la da birleşecek.

Y.Ö.: Dünyayı birkaç adımda tanımlayalım mı?

H.K.: Dünyada, Oğlak’taki gezegenler yani, Satürn ve Jüpiter Oğlak’ta… Birincisi, bunların daraltıcı tarafından bahsettik, ekonomik anlamda Jüpiter Oğlak’ta. Oğlak aynı zamanda, sistem ve devlet ya da hiyerarşik yapılarla da alakalı. Fakat Jüpiter-Plüton üç kere birleşiyor. Bu, genelde belirli ideolojilerin, belirli politikaların ülkeler arasında birbirlerine dayatılması anlamında çok problematik. Amerika’nın Çin’e dayatmaları, Hong Kong’un durumu, siyasetin insanlara dayatılıyor olması… Bunlar 2020’nin problemleri ve manipülatif güçler, terörize edilen şeyler, hep böyle baskı yoluyla gelen koşullar var. Bunlar,  mutluluğumuzun ve zenginleşmemizin önünde engeller oluşturuyor. 2020 global perspektifte çok sıkı, depresif olabilecek, zenginleri zorlayan ama aynı zamanda kurumsal ve siyasi anlamda kıt kaynakların olduğu, paranın ve büyümenin sınırlı olduğu, hayatta kalma mücadelesinden dolayı, düşmanca tavırların ortaya çıktığı bir atmosfer.

Y.Ö.:  Hong Kong örneğin dünyada metrekare fiyatlarının en yüksek olduğu coğrafyayken, haline bakın…

H.K.:  Evet o depresif şu anda… Büyük Depresyon, Jüpiter Oğlak’tayken oldu. Ya da işte Amerika’dan en son global büyük kriz, ülkeleri, Yunanistan’ı çökertti. Büyük kurum ve sistemlerin dönüşüme uğraması gereğinden bahsediyoruz. Diyorlar ki, “NATO kalacak”. NATO devam edecek olsa da hiçbir şey olduğu gibi devam etmeyecek bu dönemde. 240 yıllık döngünün içinde artık yeni bir başlangıç noktasına geldik. Geçmişe bakarak projeksiyon yapmak iyi değil.

Y.Ö.:  Ya Orta Doğu?… Bizde Akdeniz konusu var. Orada da sular sıcak.

H.K.:  Türkiye açısından… Bizim ülkemiz bu yıl kendi fabrika ayarlarına geri dönüyor gibi.  Satürn-Plüton…

Y.Ö.: Ne demek o?

H.K.:  Ne demek bu? Her yılın bir fiks menüsü bir de alakart menüsü vardır. Fiks menüye baktığınızda, bu yıl bizim ülkemizin ana konusu, halka odaklı olan her şey: güvenlik, halkın huzuru, parası, ekonomisi ve genel olarak milliyetçilikle ilgili temalar olarak gözükmekte… 2019’da çok görünmeyen gizli kalan şeyler vardı. Mesela işte, Amerika ile Rahip Brunson üzerinden bir sürü tehditler, ondan sonra arka planda pişirilen şeyler vardı. Bu yıl Türkiye, kendi gündemini daha net belirleyebilecek bir çizgide duruyor.

Y.Ö.:  Neler var mesela?

H.K.: Ama bu demek değil ki, tehditler bitti. Bitmedi. Bu yıl da gerek askeri anlamda gerek Orta Doğu çerçevesinde bence önemli riskler var. Ve bu özellikle kış aylarında Ocak-Şubat döneminde çok dikkat çekici bir şekilde gözüküyor.

Türkiye’nin genel döngülerine bakıldığında, alakart menüde, yakın komşularla ilgili konuların ön plana çıktığını görüyoruz, yıllık haritada. Yıllık haritada Başak yükseliyor. Başak, Türkiye’nin Üçüncü Evi. Üçüncü Ev komşuları gösterir. Üçüncü Evde bir yeni ay olmuş. Yani çok yeni durumlar, komşularımız Suriye, Yunanistan ve Avrupa Birliği ile olan koşulları bayağı tırmalayacak gibi gözüküyor. Bu, yılın ikinci yarısında da devam ediyor. 2020’nin sonbaharında savaş gezegeni Mars geri gidecek.

Y.Ö.:  Geri gidiyor demesi, rahat bırakıyor anlamında mı?

H.K.: Hayır. Esasında olaylar daha karmaşık hale geliyor, sürüncemede kalan işler var demek. Bu yıl, ordumuza çok iş düşecek gibi gözüküyor. Askerin ve ordunun genel olarak devlet mekanizmasının, çok ön planda olacağı bir yıl.

Bir diğer önemli şey… Türkiye, var olan ittifaklarını nasıl sürdürecek? Burada da eskiye bakarak düşünmemek gerekiyor. Bu dönemde bizi zorlayan şey, öldürmeyen şey güçlendirir derler… Türkiye, Amerika ve bölge içinde kendi gücünü yeniden ortaya koydu. Farklı tercihler yaptığını gösterdi. İslam dünyası bize sırtını döndü, yalnız kaldık. Türkiye, Avrupa Birliği karşısında yalnız kaldı. NATO’nun bir anlamı kaldı mı…

Y.Ö.:  Rusya ve Çin ile ilişkilerimiz kuvvetli. Akdeniz, petrol enerji için çok anlamlı.

H.K.: Bu süreç, esasında Türkiye’yi bir yandan da güçlendiriyor. Tabii Amerika ile… Ama şu da var, çok büyük bir karmaşanın içinden geçiyoruz. Yani bir de Türkiye’nin kendi ülke dinamik haritasına baktığımızda Neptün, Ocak ve Şubat’ta tepe noktasından geçiyor. Türkiye’nin gündeminde ülke yönetimini, hükümeti ilgilendiren konularda, yılın ikinci yarısında çok büyük belirsizlikler var. Belki bu tür liderliği ya da yeni bir dönemi getirebilecek koşullar var. Bu, biraz tabii ekonomiyle de alakalı olabilir. Çünkü genel olarak, Mart’tan başlamak üzere, 22 Mart-2 Temmuz’da Satürn Kova burcuna gelecek, 8. Evi’ne Türkiye’nin. 8. Ev genel olarak, finansal piyasalar, borçlar – alacaklar, uzun vadeli ya da büyük miktarda borçlar ve uluslararası konuları ilgilendirebilir.  Dolayısıyla, Türkiye’nin para koşulları burada mutlaka kontrol edilip düzeltilmek zorunda.

Y.Ö.: Nisan’a kadar bıçak sırtında mıyız? Seçim?

H.K.: Yılın ilk yarısında ekonomiyi sıkıştırabilecek krizler olabilir. Yepyeni koşullar getirebilir, çok beklenmeyen olaylar olabilir. Bunlar yeni durumlara yol açabilir.

Yılın ortasındaki haritalara baktığımda, çok karışık görüyorum. Çok belirsizlikler var yılın son çeyreğinde – sonbahar aylarında. Yeni hareketlilik getirebilir seçmen düzeyinde, seçim düzeyinde olabilir. Olabilir yani. Hayır diyemem.

Y.Ö.: Yine heyecanlı bir yıl. “Godot’yu bekleme” durumunda olacağız…

H.K.: Yani sanki dar bir tünelin içinde sürüne sürüne gitmek durumundayız.

Y.Ö.:  Oksijensiz kaldık ama. Ben ciğerlerime oksijen çekmek istiyorum.

H.K.: Bu yıl özellikle iş hayatı, balta girmemiş büyük bir ormanda olmak gibi. Herkes kendi kaynaklarını iyi kullanmak durumunda ve daha iyi planlamak ve rasyonalize etmek durumunda. Yavaş yavaş depresyondan pozitif bir bakış açısına geçeceğiz. Bunun için 2020’yi beklememiz gerekiyor.

Y.Ö.:  Depresyonun da sonu yok.

H.K.:  Depresyon bile depresyon geçiriyor.

Y.Ö.:  Nereye kadar depresyon?

H.K.: Sermaye sahipleri de politikacı siyaset açısından da öyle… ekstrem fikirler, ekstrem politikaları aşırı vurgulamak, korkuları, sınırları, duvarları arttırıyor-yükseltiyor. Bunlar da bence önümüzdeki en önemli bloklar yani. Dünya ekonomi düzeni içinde zor bir dönemde olacağımız kesin. 2020 ile beraber ortaya iyice çıkacak. Türkiye’de de zaten yeni partiler, yeni isimler, siyaset figürleri daha net bir şekilde ortaya çıkacak. Jüpiter-Satürn döngüsü çok önemli. 20 yıllık bir döngüden bahsetmiştik ya, Jüpiter-Satürn son birleşmesi 2000’deydi. Şimdi 2020’de olacak. Hatırlarsanız 2001’de Adalet ve Kalkınma Partisi kuruldu. Büyüme döneminde yeni politikalar, siyasetler kuruldu. Şu anda saat 12’ye 5 kala derken, siyasi anlamda da bir ömrün sonuna gelmekten bahsedebiliriz. Yani artık yeni siyasetler, yeni siyasetçiler gelecek…

Y.Ö.:  Yeni söylemler, yeni sistemler herhalde…

H.K.: Evet. Artık şu anda eski bir defteri kapatıyoruz. Tarihsel açıdan gezegenlerin döngüsü siyasi açıdan da bunu gösteriyor. Seçime de işaret ediyor olabilir.

Y.Ö.:  2019’da şaha kalkan milliyetçilik de bu 20 yıllık döngüye giriyor mu?

H.K.: O ayrı bir döngü. O 33 yıllık bir döngü. O, bizim bence daha çok dış politikamızı, Amerika ile olan görüşmelerimizi, Avrupa Birliği’yle bizi zorluyor ama bir yandan da sağlamlaştırıyor. 2020’nin ordu açısından çok önemli bir yıl olduğunu o yüzden söyledim. Savaş konuları kritik… Yani Türkiye, her açıdan kendini göstermek durumunda. O bakımdan da tabii, stresleri olacak.

Y.Ö.: Güvenlik, strateji ve siyaset trend olacak mı?

H.K.: Yeni trend bence, yeni liderler, yeni siyasetler… Geleceğe bakacağız artık. Belki yılın ilk yarısında sınırlarımızın güvenliği… çok önemli maddeler. Ben, yeni ortaya çıkan, siyasette de ortaya çıkan koşulların çok kolay olacağını sanmıyorum. Bu, 2020 sonunda 2021’de belirgin hale gelecek.

Y.Ö.:  Depresyon da “trend topic” olacak mı?

H.K.: Tabii, evet.

Y.Ö.:  Bireyden söz edelim.

H.K.: Bireysel ekonomiler, bireysel girişimler, yeni ekonomik düzenin bir parçası olacak toprağın yeniden kullanılmasından tutun, şahsi yeteneklerimizi daha inovatif şekilde ortaya koyabileceğimiz mecralar ortaya çıkmaya başlıyor. Bu bakımdan da yenilikçi düşünceleri örgütleyebilecek düşünceler, yeni yönetim teknikleri iş dünyası açısından yepyeni bir felsefenin ortaya çıkması gibi ya da var olanın canlandırılması özendirilmesi gibi görülebilir. Bu dönem düşüncelerimizi nasıl daha pratik, somut kullanılabilir hale getirebiliriz, dar kaynaklarımızı nasıl daha iyi kullanabiliriz sorusuna odaklıyız.

Y.Ö.: Geçmişte terk ettiğimiz konuları örneğin toprakla ilişkimiz gibi yeni yöntemler ve fikirlerle ortaya koymak.

H.K.: Mesela İsveç’te şimdi bir trend çıktı: Atma, tamir et. Çevre, doğa da bununla alakalı. Termik santrallere filtre konulmasından ekonomimizi doğaya göre şekillendirme farkındalığına kadar… Her dönem kendi içinde yeni artılar da getiriyor. Bu tabii, insanın da zaten doğayla olan savaşı. Doğa bizi yaratıcı olmaya zorluyor. O bakımdan, esasında yaratıcı düşünceler, yeni uygulama alanları, ekonomiyi değiştirecek, önümüzdeki süreç ekonomi ve siyaseti teknolojik anlamda şekillendirici olacak. Bunlara uzun vadede bakarak düşünmek gerekiyor. Biraz karışık. Stresli.

Y.Ö.: Bundan sonra yaratıcı fikirlerin, sözde değil eylemde prim yapacağını anlıyorum. Özümüzü de hatırlayan bir yaratıcılık olacak… Boş zenginliğin de dağılacağını anlıyorum…

H.K.: Evet. 2020’de, özellikle ne kadar zengin olacağım değil, ne kadar iyi koruyacağım… koruyacağımız çok önemli. Ama bu bize depresif olarak gözükse de bu yeni mantık, daha akılcı, rasyonel politikaların geleceğini gösteriyor hayatımıza, dünya trendleri açısından bakıldığında.

Y.Ö.:  2021 nasıl olacak?

H.K.: 2021’in havası daha temiz olacak. Daha mantıklı, daha akılcı, daha hareketli, daha pozitif olacak. Dolayısıyla bu yılı bir perdenin kapanması gibi görmek lazım. Siyasette olabilir bu, dünya için de değişik ekonomik konular da olabilir. Pek çok şeyi kapatıyoruz. Bir dönemi kapatıyoruz, onun sancıları var. Bunlar, daha temiz bir atmosfer getirecek.

Y.Ö: O zaman sıkı duralım, az kaldı.

H.K.: Koruyalım. Zorlansak da… Bir de özellikle yılın ikinci yarısında da Eylül, Ekim, Kasım, buralarda birtakım sürtüşmeler var. Çok büyük risklere girmemek gerek. Özellikle iş adamları açısından… Büyük adımları yavaş yavaş atmakta fayda var.

2019 Mottosu: Olduğun Yerde Kalma, Sisteme Güvenme, Eski Bitti, Koş, Değiş


2018’i nasıl devirdik anlamadım. 2019’u tarih ve ekonomi uzmanlığı olan ünlü astrolog Hakan Kırkoğlu’na sordum. İşte satırbaşları:

Dünyada, 2020 sonrasında sosyal ve ekonomik açıdan şekillenecek olan pek çok yeni trend var. Şu anda karanlık bir tünelin içinden, adeta dar bir boğazdan geçiyoruz.

Bu sene Jüpiter, Yay burcuna ilerledi. Yay, inançla, dini konularla, düşünce sistemlerini barındırıyor. Yıl içinde üç kez Ocak, Haziran ve Eylül ayında Jüpiter Neptün’le kare açı yapacak.

Piyasada emtia ya da hisse senetleri gibi yüksek beklenti ve umut yaratan, adeta ipi kopmuş balon gibi yükselen birtakım heyecanlar, piyasayı şişiren gelişmeler, spekülatif hareketler görülebilir.

6 Mart’ta Uranüs Boğa’ya geçiyor. Uranüs sarsan bir enerji. Boğa toprağı, ekonomiyi, parayı anlatıyor. Sahip olduğumuz değerlerde, her şeyde değişme var. Olduğun yerde durma, güvenliğe koşma, yeni bir şey dene. Yeni bir şey öğren, fırsatlar çıkabilir… Bunlar belki yabancı yerlerde, uzaklarda olabilir. Bekleme. Eski bitti artık. Sistemlere güvenme. Kendine bir ümit, bir ışık yarat ve değişimin üzerine git. Alışkanlıkları, sıkıldığımız şeyleri değiştir.

Kurumlar sıkışmış durumda, dönüşüm içerisindeler. Satürn-Plüton; muhtemelen 2019 ikinci yarı ve 2020’de, büyük şirketler birleşecek sancılı el değiştirmeler, hatta el koymalar olacak. Büyük sistemlere sırtını dayama. Geçişteyiz.

Uranüs, Boğa’da. Boğa yemek yapmakla, aşkla alakalıdır. Ye-iç-seviş. Uranüs gelecek 7 yıl bu tür enerjileri yenileyen, örneğin sanata, tasarıma, mimariye ve toprakla ilgili konulara yeni perspektifler getirecek.

2018 bizi yer yer o kadar şaşırttı, yer yer o kadar üzdü ki, 2019 ne getirecek ne götürecek gerçekten heyecanla bekliyorum.
Öngörümler için tarih çok uzun zamanda şekil alıyor. Kısa vadede fotoğrafını çektiğimizde hareketi tam anlayamayabiliyoruz. Genel olarak dünyada 2020 sonrasına doğru, sosyal ve ekonomik açıdan şekillenecek pek çok yeni trend var. Şu anda karanlık bir tünelin içinden, adeta dar bir boğazdan geçiyoruz.

Yanlış mı anladım, 2019’mu?
Şu anda 2020’ye kadar olan dönem için bunu söyleyebiliriz. 2019’un bu açıdan bazı pozitif tarafları da var. Negatif düşünmemek, bir doğum sancısı gibi görmek lazım. Tarihe baktığımızda savaşlar, krizler, güç savaşlarının peşi sıra geliyor. O bakımdan insanın psikolojisini zorlayan bir süreç. 2020’ye genel olarak bakıldığında sabırlı olmalı. Önce olumlu tarafı ile başlayalım; bu sene Jüpiter, Yay burcuna ilerledi.

Yani ne anlama geliyor?
Jüpiter mitolojide en tepedeki Tanrı Zeus ki, tanrıların tanrısı olarak geçer ve Yay’da. Yay, akademi, eğitim, öğrenme, ufukları genişletmek, kişisel gelişim, yani kendinizi farklı insanlara, farklı kültürlere açabilme kapasitesi demek. Dünyanın genelinde uluslararası ticaret savaşları devam ederken, pozitif etkisi olabilecek başka açılar da olabilir. Genel olarak kişisel hayatımızda, felsefi açıdan, düşünce açısından daha çok şey öğrenebileceğimiz, geliştirebileceğimiz bir dönem. Uluslararası destekler, koşullar artıyor.

Belki de çaresizlikle kişisel gelişimlerine yönelen kişiler dikkatimi çekiyor.
Belki de yeni bir şey öğrenme ihtiyacı. Bireysel anlamda ümit verecek bir şey arıyoruz, anlam arıyoruz.

Ya da “…aklımızı koruma ihtiyacımız var…” diyelim mi?…
Evet, felsefesiz olmuyor. Bakış açısını hareketlendirmek gerekiyor. Fakat ana döngü kapanma döngüsü, henüz çok ortada değil. Jüpiter Yay’da. Yay, inançla, dini konularla alakalı, içinde düşünce sistemleri var. Yıl içinde üç kez; Ocak, Haziran ve Eylül’de Jüpiter, Neptün’le kare açı yapacak.

Şimdi bu nedir diye soracağım?
Uluslararası ekonomi piyasalarında beklenti olabilir. Piyasada bir emtia ya da hisse senedi… Yüksek beklenti, umut yaratan, adeta ipi kopmuş balon gibi yükselen birtakım heyecanlar olabileceğini gösteriyor. Nasıl ifade etsem; enflasyonist ya da piyasayı şişiren… Esasında büyüme dönemi değil, fakat böyle birtakım heyecanlar yaratılabilir piyasalar içinde.

Bu heyecanın içerisinde inanç, kan ve kontrol edilemeyen döviz gibi unsurlar mı var?…
O tür bulgular olabilir. Uluslararası konulara endeksli konular olabilir. Bir de inançlarla ilgili konular olabilir. Bir inancı, bir fikri biraz fazla pohpohlamak, büyütmek, sınırların ötesine taşırmak, bunlar biraz “down-side” risk yaratıyor.

Din olarak mı? Yoksa örneğin siyasi, milliyetçilik vs. gibi akımlardan da söz ediyor olabilir miyiz?
Olabilir. Jüpiter Yay; sınırları aşmak, kendine çok güven duymak, fikirlerine çok güven duymak, Neptün de sınırsız olmak demek ki, biraz bulanıklık yaratıyor. Ekonomik açıdan düşünüldüğünde reel değerinde olmama, şişkin olması anlamına gelebilir. Bir de gereksiz bir iyimserlik.

Yani emlak balonları veya bitcoin vs. gibikripto paralar gibi spekülatif…
Biraz fazla spekülatif hareketlerin olabileceğini söyleyebilirim.Ocak, Haziran ve Eylül’de. Belki ekonomimiz açısından mümkün olmayabilir çünkü ekonomide büyüme trendi yok.

Dünya ekonomilerinde de büyüme trendinde duraklama var.
Evet, var.

Şöyle bir şey sorsam; eskiden bir para birimi somut bir kaynak üzerinden zenginlik sağlanırken şimdi “risk dağıtmak” gibi kavramları konuşuyoruz….
Evet, böyle bir dönemdeyiz. Net olmayan bir yol var, bir de savaş döngüleri adı verilen bir Satürn-Plüton döngüsü var. 20. yüzyıla baktığımızda bu iki gezegen ne zaman yan yana – karşı karşıya gelip, kare açı içinde olsa, dünyada uluslararası çatışmaları tetikliyor ki, bu çatışmaların büyük bir kısmı bizim coğrafyamızda gerçekleşiyor. Mesela Satürn-Plüton doğrudan İsrail’le alakalı bir kombinasyon. İsrail’in kuruluş haritasında da bu döngüyü görüyoruz. Genelde bu döngü Oğlak burcunda gerçekleşiyor. Birincisi, Oğlak hiyerarşik yapıda, düzen, otorite, devlet ve sistem gibi kurumsal konuları anlatan bir burç. İkincisi, Satürn Plüton birleşiminin 2020’ye kadar sert, acımasız ve otoriter olma eğilimleri var.

“Daha ne kadar?” demek istiyorum.
Maalesef şu anda tüm dünyada bundan şikayetçiyiz. Mesela Fransa’da Macron’un, İngiltere’de Theresa May’in tavırlarına bakıyorsunuz… benzer şeyleri hepimiz yaşıyoruz. Düşünceleri, sistemleri, çatışmaları konuştuk. Tahammülsüz olmak, tolerans gösterememek… bunlar genişlemeden değil, daralmadan olur. Ya da milliyetçi söylemlerin artması. Burada büyük ve önemli döngüler var. Plüton, sistem açısından en büyük, en yavaş hareket eden gezegen: 248 yıllık bir turu var. 1914’de Yengeç burcuna geldiğinde, Birinci Dünya Savaşı başladı. Şimdi de onun tam karşısından geçiyor.

Gene bir patlama mı?
O savaşlardan kalan ekonomik koşulların yeniden gündeme gelmesi bizi de çok etkiliyor. Türkiye’nin yükseleni Yengeç. Daralma, sıkışma, ister devletler düzeyinde, isterse milliyetçilik temelinde herkes kendi sınırlarını korumak istiyor. Trump Amerika’da sınırları kapatıyor, duvar örüyor. Aşırı bir koruma. Bu kadar korumacı şeyler görmezdik.

Evet, rüyamızda dahi görmezdik. Enteresan. Hakikaten zembereği bozulmuş bir süreç.
Belki de tarihin sarkacı bir noktadan sonra tekrar geriye doğru dönüyor. O çizgileri iyi takip etmek gerekiyor.

Tekrardan bir başka dünya savaşı döngüsüne giriyor olabiliriz.
1930’lardaki gibi.

Belki de aslında savaştayız diye yorumlayabilir miyiz? Bir yandan teknoloji ve iletişim savaşları, öbür yandan gerçekten bölgesel savaşlar.
Orta vadede, 5-10 yıl ki, 10 yıl bile uzun vade… ama benim daha önce endeksleme çalışmalarım var. 2023-2026’lara kadar bir tenekenin yokuştan aşağı gürültüyle düşmesi gibi bir şey…  Biz 2020’yi bir milat gibi görsek de, bence  2023-2024’ten sonra 21. yüzyılın esas tarihi başlamış olacak.

Bu söylemin ana fikri şu mu; daha ne gördük ki!
Gerçekten çok net değil. Belirsiz bir ortam devam ediyor. Dediğim gibi tünelin karanlık kısmında ilerliyoruz.

Liderler ya da liderlik konsepti resimde nasıl görünüyor?
Bu belki yine o döngü içinde bakıldığında 2020 sonu 2021 diyebiliriz ki, yeni liderler, yeni roller, yeni paradigmalar belirginleşecek. Angela Merkel bile ayrılıyor. Bunların içinde lidersizlik sendromu, ana bir motifin olmaması sorunu söz konusu.

Bütün ülkelerde geçerli.
Böyle bir dönemde iktidara gelen liderlerin hiçbiri, döngü izin vermediği için, bir çözüm bulup “çıkış yolu budur” diyemiyor. Belki 2020 – 2021’den itibaren göreceğiz. O zaman anlayacağız ki, o liderler dünyayı şekillendirecekler. Örneğin Theresa May’in Brexit olayını yönetemeyeceği belliydi. Ruh yok, ilerleme yolu yok… Hep karışık bir durum var.

Anlıyorum ki yıldızların döngüleri var.
Ülkelerin de döngüleri var.

1900’lerde de görüyoruz. Dokusu, rengi farklı olsa da benzer şeyler gidiyor geliyor. 
Çok büyük döngüler var. 248-250 yıllık. Amerika’nın da içinde olduğu döngü.

Bizim yaş grubumuz o çıkışı, huzuru, güzelliği görebilecek mi?
“Jüpiter-Satürn” döngüsünü Osmanlı’da müneccimbaşıları da çok kullanmışlar. Jüpiter ile Satürn’ün birleşmelerine “sahipkıran” deniyor, kıran birleşme demek, birleşmenin sahibi. Bu Kova burcunda gerçekleşecek. 2020 sonu itibarıyla. Bu yeni döngüye teknoloji, yapay zekâ, robotlar içinde gidiyoruz ve belki demokrasiye katılım değişecek. Bir tuşla oy vereceğiz. Bir sürü değişiklikler var. Çok daha fazla kontrol altında olacağız.

Ben bu sohbette sizi dinlerken Prof. Harari’nin “2021 Kehanetleri”ni okuyormuş gibi hissediyorum. Bir araya gelmeyecekmiş sanılan disiplinlerin aynı dili konuşuyor olması ilginç. Türkiye’de neler olacak?
Türkiye’yi bütün bu kompleksten ayrı tutamıyoruz. Türkiyemiz 29 Ekim 1923 doğumlu. Fakat etkiler genelde 3 ay öncesinden başlıyor. Dolayısıyla Türkiyemin trendleri Temmuz-Ağustos gibi kırılır. Yılın ilk yarısı, ikinci yarısı gibi bir ayrıştırma yapabiliyoruz. Bu gözle bakıldığında Türkiye’de 2019’da, 2018 Temmuz’dan beri gelen koşullar devam ediyor. Astroloji bize 12’nci ev dediğimiz konu; bu ev belaları, sıkıntıları, gizli kalan şeyleri, gizli düşmanlıkları, espiyonajları gösteren bir alandır. Ve çok ilginçtir ki, Kasım ayında Kaşıkçı olayı Türkiye topraklarında gerçekleşti. Ülkemizde bu yılın ilk yarısında perde arkasında pek çok konu, pazarlık, değişiklik konuşulacak gözüküyor. Askeri konular da olabilir. Bu yılımızın ilk yarısı aydınlık ve net bir tablo ortaya koymuyor.

Türkiye ile Amerika arasında bölgesel arka planda konuşmalar olabilir diyorsunuz…
Suriye sınırı ile alakalı konular.

Avrupa Birliği aynı şekilde. Arkada devam eden çok önemli şeyler var.
Evet. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı bir dönem var. Fakat ikinci döneme baktığımızda bence bizim özellikle sınırlarımıza çok dikkat etmemiz gerekiyor.

Bu ne demek? 
Suriye pazarlıklarında ABD ile Rusya nasıl anlaşacak, işin içinde belki İsrail var. Bir yandan da savaş döngüleri yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Türkiye’nin haritasında Yengeç yükseliyor ve Oğlak 7’nci evde. 7’nci ev dış politikayı, dengeleri, daha çok dış siyaseti gösteren alan. Satürn ve Plüton da acımasız ve sert olmayı gerektiren bir kombinasyon.

Bir de milliyetçilik akımları geliyor.
Otoriterleşme,  dış politikada sertlikler… gücümüzü test eden durumlarla karşı karşıyayız. Hatırlarsanız 1. Dünya Savaşı, 1914’ten beri gelen döngü tekrar bir şekilde revize ediliyor dedik. Dolayısıyla Türkiye’de 2020’ye kadar zaten sınırları korumak ve iç politikada beka sorunu varlığını şiddetlenerek göstereceği anlaşılıyor. Bunu unutmamak lazım. Bizim politik atmosferimizde çok büyük değişiklik olacağını sanmıyorum. Yani sistem bu şekilde devam edecek. Zaten dünya geneline baktığımız da henüz yeni bir cephe yok. Türkiye’nin çok hassas, kritik bir dönemi var. Bu doğal olarak iç siyaseti de içine alıyor. Önemli olan sınırlarımızın güvenliği, Suriye’de olup bitecekler, şu anda bilemediğimiz birçok başka yüzleşmeyi de bir arada ortaya çıkarabilir. Türkiye daha dengeli ve bir toparlanma, kendine dönme vurgusu var. Esasında bütün ülkeler bunu yapıyor. 2019’un ikinci yarısından sonra bu çok belirgin gözüküyor. İlk yarı belirsizliklerle geçiyor, istikrarlı bir tablo yok.

İkinci yarı itibarıyla ekonomik toparlanma söz konusu olabilir mi?
Yıllık haritaya baktığımızda Venüs ki, zenginlik, para, harcamalar, güzellikleri anlatır. Bu yıl haritada geri hareketli ve Akrep’te duruyor. Karşısında Uranüs var. Zaman zaman Türk Lirası’nı sarsacak devalüasyon gündeme gelebilir. Ocak-Şubat’ta dış politikada, Türk Lirası’na yansıyan gelişmelerin olabileceğini düşünüyorum. Ocak-Şubat kritik. Tabii yerel seçimlerden sonraki dönem de. Uranüs, Boğa burcuna geçiyor. Türkiye, Akrep. Uranüs ise tam Akrep’in karşısında yer alan   Boğa’ya girdi. Hemen olmasa bile 2019 içinde yenileyecek başka şeylerin de olduğunu gösteriyor. Şu aşamada ağırlıklı ekonomik alanda daha dengesiz ve kırılgan bir dönemden geçtiğimizi gösteriyor.

Astroloji deyince aşk, sevgi, mutluluk, keyif akla gelmez mi? Neden hiç yok bu haritada? Güç gösteren, sıkan bir Türkiye’den aşık olan, rahatlayan bir Türkiye’ye geçme şansımız yok mu?
Belirsizlikler çok fazla. Bu yıl Türkiye’nin tepe noktasında Balık var. Balığın genelde nerede olduğu belli olmaz. Ülkenin genelinde Türkiye haritasında öyle bir durum var. İlginç bir şey daha var; ülkemizin bu yıl haritası, Türkiye’nin 1923 kuruluş haritasına çok benziyor. Adeta allak bullak durumdayız ve her şeyi yeniden kurmak gerekiyor. Belirsizlik adına Ağustos’tan sonra çizgiler belli olacak.

Kişiler nasıl bir yol izlemeli?
Uranüs Boğa’ya geçiyor. Temkinden ziyade, eski yollar, alışkanlıklar çalışmayacağı için hayatımızda mutlaka bir değişiklik ve risk alarak ilerlememiz gerekiyor. Boğa sabit bir burç. Akrep Türkiye de sabit. Aslan sabit. Saka burcu (ben saka diyorum Kova’ya)  da sabit. Bu sabit burçları Uranüs etkiliyor. Sabit burçların temel özelliği bir şeyi sonsuza dek yapma alışkanlığı. Uranüs diyor ki, değiştir, bu artık gitmeyen, tükenen bir vurgu ve artık sıkıntı veren bir şey var.

Uranüs bize silkelen mi diyor?
Aynen. 6 Mart’ta Uranüs Boğa’ya geçiyor. Zaten Uranüs çok sarsan bir enerji. Boğa toprağı anlatıyor, ekonomiyi anlatıyor, parayı anlatıyor. Bizim sahip olduğumuz değerlerde her şey de değişme var. Dolayısıyla hiçbir zaman olduğun yerde durma, güvenliğe koşma, yeni bir şey dene. Bence en önemli mottolardan bir tanesi bu. İkincisi, yeni bir şey öğren, fırsatlar olabilir, belki yabancı yerlerde, uzaklarda olabilir. Bulunduğun yerde bu fırsatlar olmayabilir.

Türkiye’den daha mı fazla göç vereceğiz?
Onu bilemem. Söyleyemeyiz belki ama en azından global anlamda böyle yeni bir dil öğren, yeni bir beceri geliştir. Bekleme. Eski bitti artık. Sistemlere çok güvenme. Kurumlar sıkışmış durumda. Kurumların kendisi büyük dönüşümler içerisinde. Satürn-Plüton etkisiyle muhtemelen 2019 ikinci yarısı, 2020’de büyük şirketler birleşecek sancılı el değiştirmeler, hatta el koymalar olacak. O yüzden büyük sistemlere sırtını dayama. Bir geçiş durumunun içindeyiz. Önce kendine bir ümit, bir ışık yarat ve değişimin üzerine git, alışkanlıkları, sıkıldığımız şeyleri değiştir diyor hayat. Mesela Uranüs Boğa. Boğa yemek yapmakla, aşkla alakalıdır. Ye-iç-seviş, bu tür enerjileri de yenileyen, örneğin sanata, tasarıma, mimariye, toprakla ilgili konulara yeni perspektifler getirecek Uranüs önümüzdeki 7 yıl boyunca.

Ben iyi tarafından bakmak istiyorum. Bir değişim var; değişmeyen değişecek. Uranüs bizi çarpıyor; “Değişin, değiştirin” diyor.
Akrep Türkiye’yi etkiliyor.

Her sene böyle karamsar bir tabloyla yeni yıla girmeyi hak etmiyoruz, ne dersiniz?
Evet, tünelin öteki tarafına, ışığa bakmak lazım. Tabii eskiye özlem hep oluyor.

Dediğim gibi sıkıntı çok ama böyle dönemlerde zaten olduğumuz yerde kalmamalıyız. Sonuçta hayat devam edecek, kendimizi yenileyerek bu süreçte yer almamız da gerekiyor. Satürn Plüton genelde korku konularını çok öne çıkarır. Korku da gelişimin en büyük engelidir. Dolayısıyla bunları aşacağımız bir sürecin içine girmeliyiz. İstikrar belki olmayabilir ama bazen de istikrarsızlıktan bir şeyler çıkar.

Görüyorum, duruyorum


Sultan ve Müneccimi

Bazen bir gezi, bir haber, bir kitap hatta bir an… her gün baktığınıza farklı bakabilmenizi sağlayabiliyor. Eski Türk filmlerindeki o meşhur replik; “Aman… Yarabbim görüyorum!” Ansızın görmeye başlamak bir tek filmlerde olur, gezi, kitap ise bahane, iş sizde bitiyor. Görmeyi seçmek gerek. Son zamanlarda yaptığım bazı sosyal ve kurumsal aktiviteler tam da bu kıvamdaydı, bir tanesinin üzerinden paylaşım yapmak istiyorum; görüyor muyum ne!

“Sultan ve Müneccimi”, düne ve bugüne ışık tutan bir kitap. Astrolog ve tarihçi Hakan Kırkoğlu’nun ikinci kitabı (ilki Göklerin Bilgeliği). Sultan ve Müneccimi, 18. yüzyılda 26 yıl boyunca 3 padişaha hizmet etmiş müneccimbaşı Fethiyeli Halil Efendi’yi anlatıyor; ahkam üreten müneccim mesleğine odaklanıyor. Saray dokümanları üzerinde çalışarak ortaya çıkan kitap, siyasetle kehanet arasındaki ilişkiyi irdeliyor.

AHKAM KESMEK

Sonuç ne diyecek olursanız, bugün pek de bir şey değişmediğini gördüğümü söyleyebilirim… “Ahkam kesme, müneccim misin?” gibi biraz da aşağılayıcı ifadelerle aktarmaktan hoşlandığımız, diğer taraftan eleştirdiğimiz bu davranışı sergilemekten de çekinmediğimizi (bkz tüm TV programları ve gazete haberleri) düşünecek olursak, geriye gittiğimizi siz de görebilirsiniz.

Kitap ilginç bir çalışma, fırsat bulursanız göz atın derim. Üstelik kısa ve rahat okunuyor. Gerek Hristiyan gerek İslam dünyasında Orta Çağ sarayları bugün danışmanlık diye andığımız bir iş kolu yaratmışlar: Müneccimbaşı. Müneccimbaşı ahkam yürütürmüş, örneğin bir kalyonun denize indirilmesi için doğru zamanı müneccimbaşı tespit eder, elçi kabulü, sefere çıkma tarihini belirlemek gibi kritik konularda etkin olurmuş. Maksadını aşan bir görev ve güç…

BİLİM VE KEHANET

Bilim, kehanetlere haklı olarak prim vermiyor. Şaşırtıcı değil, bence yanlış da değil. Günümüzde yaşadığımız türlü akıl dışı yaklaşım örneklerini gördükçe, bilimde rahat ve güvende hissediyorum.

Diğer yandan dünü önyargıyla değerlendirmek de olmuyor. Takım tutarcasına kamplaşmaya gerek yok. Görmeyi seçmek gerek. Dünün şartlarında, örneğin böyle bir mesleğin neden ortaya çıktığını, ne işlev gördüğünü merak edip yorumlamak ufuk açıyor. Kırkoğlu’nun akademik çalışmasında müneccimbaşı denen kişinin aslında toplumsal ajanda oluşturduğunu görüyoruz… Bir ölçüde takvim yapıyor. Bir kadırganın, denize indirilmesinde karar verici olmasındaki temel nedenin mevsim ve dolayısıyla iklim koşullarıyla alakalı olduğunu varsaymak istiyorum. Zaman içinde araç ile amaç değişmiş ki, pek çok örneğini farklı alanlarda görüyoruz. Çalışmadan anlaşılan o ki, müneccimbaşının temel bir medrese eğitimi var, astroloji eğitimini de, ilm-i nücum (yıldız hareketlerini yorumlamak) çalışmasıyla öğreniyor. 16. yüzyıldan sonra ise dikkat çeken mesleğin, gelenek ve birikimle gelişmesi adına ailelere verilmesi, babadan oğula geçiyor.

KENDİ GELECEĞİNE KAHİN

Tarihte saray ve devlet işlerine maksadını aşacak şekilde müdahale eden müneccimler gelip geçmiş. İdam edilen bir müneccimin varlığı tespit edilebiliyor. Tabii ellerinde bulundurdukları güç nedeniyle çok zenginleşenler, güç sahibi olanlar da var… Şaşırıyor muyuz? Anlaşılan o ki, bazıları devletin veya Sultan’ın geleceğini görmeye aday olmuş olmasına da, hırstan kendi sonunu göremeyenler de olmuş. İnsan her dönem aynı!

Kitapta geçen Halil Efendi, İstanbul Fatih’te yaşamış, semtte Bizans’tan kalan eski bir manastırın adı Fethiye Cami olarak değiştirilmiş. Müneccimbaşının adı buradan geliyor. Zengin bir kütüphanesi olduğu kayıtlarda yer alıyor. 1. Mahmut,  3. Osman ve 3. Mustafa’ya hizmet edip, eceliyle ölecek kadar başarılı olan Fethiyeli Halil Efendi belli ki pek zeki ve diplomatik…

DUYMAK İSTEDİKLERİM

Kırkoğlu’na göre müneccimbaşı bir gelenek, bir de ihtiyaçtan ortaya çıkmış;  “Müneccimbaşının, çalışmalarında tamamen sarayın atmosferini yansıttığını görüyoruz. Müneccimbaşı Padişah 3. Mustafa tahta oturduğunda ortada bir veliaht şehzade olmadığı için; ilk ahkâmında mealen; “…kış ayları için, sen haremine git, çocuk sahibi ol, güzel şeyler olacak. Sana, gelecek vadeden şeyler var orada…” diyor. Sarayın ihtiyaçları ve devletin geleceğine hitap eden bir söylemi var…”

Kırkoğlu araştırmasında, çok zengin bir arşivle karşılaşmış. Gerek yaptığımız görüşmede gerekse kitabından edindiğim bilgilerden şöyle yorumluyorum, müneccimbaşı lidere duymak istediğini söylüyor,  yüz yüze konuşmayanlar arasında bilgi taşıyor, bir tür iletişim kanalı. Hatta “kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” mekanizması. İletişimi böyle kurgulamış dönemin yönetimi.  Bugünden farkı değil. O zaman geçen yıllarda biz ne yapmışız diye soruyor insan…

Kayıtlardan Osmanlı’da 36 müneccimbaşı olduğu görülüyor. Cumhuriyet’e kadar da Saray’da müneccimbaşı bulunmuş. İslam dinine uygunluğu ise tartışmalı bir konu. İlm-i nücuma yöneltilen bariz bir saldırı olmasa da, Gazali’nin ilimleri sınıflandırdığı ve astrolojiyi zararlı gördüğünü biliyoruz. Döneme göre değişiklik göstermekle birlikte, Şeyhülislam olumlu bakmıyor.

SİYASETTE KEHANET OLUR

Kırkoğlu’ndan siyaset ve kehanet ilişkisini yorumlamasını rica ettim; “İç içe geçmişler. Olmazsa olmaz bir şey. Siyaset olduğu anda kehanet var demektir, unutmayalım siyaset bir vizyondur. Biz nasıl trendleri konuşuyoruz, geleceği konuşuyoruz, bize birbirinden ayrılamayan bir ikili gibi geliyor. Siyasetin olduğu yerde bence kehanet olmak zorunda.” diye yanıt verince kahin ile kehanet arasındaki algı farkına dikkat çektim. Kahini olumlu diğerini negatif andığımız saklanamaz… Günümüz siyasetçilerinin aslı astarı olmayan kehanetlerde bulunması önemli bir neden… Oysa kahin diye andıklarımıza bakın, bu sıfatı bir tarafında bilim kimliği olup geleceği okuyan ve bilgisi dahilinde vizyonunda pek de yanılmayanlara yakıştırmışız. Zaten yanıldıklarında da siliyoruz…

KEHANET VE PROPAGANDA

Kırkoğlu benim bu yaklaşımım üzerine, “Müneccimbaşının bir memur olduğunu unutmamak lazım. Bir devlet memuru. Sonuçta padişahın gölgesinden çıkamaz. Bağımsızlığı, özerkliği söz konusu değil.  Özgürce bir bilim yapamıyor. O yüzden sarayın suflörlüğünü yapıyor, saraydaki hâkim çıkarları, grupları, sınıfların demek istediğini anlatıyor. Sarayın propaganda aracı. Astroloji bir anlamda bir propaganda aracı. Bu, İkinci Dünya Savaşı’nda da yapıldı…” diyor. Evet geriye dönüp okuma yapmak bugünü aydınlatıyor, Hitler ve astroloji ilişkisi bunlardan biri. Keşke okullarda bağımsız kaynaklardan daha çok tarih okusak.

Sanırım tarih tekerrürden ibaret. Araya giren teknolojik gelişmeler işin şeklini değiştiriyor ve bizler dönüştüğümüzü sanıyoruz. Kılığımız kıyafetimiz değişiyor biz değiştiğimizi sanıyoruz. Oturduğumuz evlerin şekli şemali değişiyor biz dönüştüğümüzü sanıyoruz. Attan inip arabaya biniyoruz biz dönüştüğümüzü sanıyoruz.

Görüyorum ki, biz olduğumuz yerde öylece duruyoruz!