Küresel ortamda şirketleri, finans, teknoloji ve sanayi birikimi ile dünya ekonomisinde AB; güç odağı olmaya devam ederken, ABD ile Transatlantik Ortaklık; G.Kore, Japonya, Hindistan, Güneydoğu Asya ve Latin Amerika ile serbest ticaret anlaşmalarını hızlandırıyor. Dünya Ticaret Örgütü nezdindeki çok taraflı süreçte de kısmi ilerlemeler olacak. G20 ise gezegenin nüfus ve ekonomik yoğunluğunu en iyi kapsayan uluslararası platform olarak gelişiyor.
Avrupa kendi içinde “farklılaştırılmış entegrasyon” yönünde bir evrime girdi: merkezde daha federal yapıda bir çekirdek Euro bölgesi, etrafında Euro bölgesini de içine alan geniş AB çemberi. Bu geniş çember de bugüne göre daha derinleşmiş bir tek pazar olacak. Ayrıca Kopenhag siyasi kıstasları, enerji, çevre, sosyal politikalar gibi alanları da kapsayan bugünkü AB’nin daha etkin işleyen bir yapıya dönüşmesi anlamına gelecek. Türkiye de geniş AB’nin üyesi olma yolunda hızla ilerlemeli.
Bu yönde en etkili adım Avrupa için de örnek olacak, özgürlükçü, yaratıcı ve yalın bir 21. yüzyıl anayasasına sahip olmak olur. Özgür, yaratıcı ve özgüvenli insanlar ülkesi olabilmek toplumsal ortak hedefimiz olmalı. Ayrıca AB hedefi mevzuat uyumunun yanı sıra bir dizi alanda da somut hedeflerle desteklenmeli. Örneğin yenilenebilir enerji kullanım oranı, kadınların iş yaşamına katılımı, eğitim reformu, ar-ge, hızlı internet kullanımı, kobilerin istihdam yaratma gücü, yatırım ortamı… AB 2020 Stratejisi de bu çerçevede temel hedefler için önemli bir referans teşkil ediyor.
Çok eksenli küresel ortamda AB Türkiye için yegâne eksen değil. Ancak dünyanın en etkili demokratik değerler sistemi ve en büyük ekonomik güçlerinden biri olarak AB, Türkiye için ana eksen olma özelliğini koruyor. Avrupa kıtası Türkiye’nin en önemli ticaret, yatırım, finans, turizm, teknoloji ve sosyal işbirliği kaynağı olmayı sürdürüyor. Türkiye’nin AB’ye üyelik süreci uluslararası yatırımlar açısından ülkenin çekim gücünü etkiliyor. Daha aktif dış politika ve dış ekonomik ilişkiler, hem küresel rekabet gücü hem de AB süreci açısından son derece gerekli. Fakat ulusal egemenlik açısından, AB karar sistemi dışında kalmaktan kaynaklanan sorunlar ancak AB üyeliği ile çözülür. Bu arada değişen dünya koşullarında Avrupa’da farklı entegrasyon çemberleri belirebilir. Bu senaryo karşısında Türkiye için en güçlü konum, AB üyeliğine hazır ve uluslararası ekonomik açılımları başarılı bir ülke olmaktır.